ABD'NİN 11 EYLÜL SONRASI RUSLARLA ANLAŞMASI - 1
ABD Afganistanda savaşacaksa, bazı yerlerden asker almak, kiralamak durumundaydı. Afganistan'da bir tek ulus yaşamıyor ve Taliban da özellikle kuzeyde, eski Sovyetler Birliği sınırında bulunanlar dahil ülkedeki tüm silahlı kuvvetleri kontrol edemiyordu.
Taliban, Afganistan'ın büyük kısmını ele geçirmişti ama bunu askeri gücünden ziyade, araları pek de iyi olmayan kabileleri bir araya getirerek başarmıştı. Afganistan'da hâlâ Taliban'a direnen güçler vardı ve bunların en önemlisi, Peştun, Taliban'a karşı birleşmiş olan Özbek ve Tacik grupların oluşturduğu Kuzey İttifakı idi. Kuzey Ittifakı, Taliban'la savaşa hazırdı ve onlardan asker kiralanabilirdi. Onlar yeterince eğitimli ve silahlı askerlerdi ve ABD hava gücüyle desteklenirlerse, Taliban'ı yenebilir ve el-Kaide'yi Afganistan'da yok edebilirlerdi.
ABD, Sovyetlerle savaştan sonra Özbekleri ve Tacikleri terk etmişti ama Ruslar onları daha küçük paralar ve vaatlerle kendi yanlarına çekmişlerdi. Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra, Afganistan'ın kuzey sınırında üç yeni ve bağımsız cumhuriyet olan Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan kuruldu. Bağımsızlık hiç kuşkusuz görece bir deyimdi. Rusların her üç ülkede de politik, askeri ve ekonomik çıkarları vardı. Genelde radikal İslam'ın bu ülkelerde güçlenmesini istemedikleri için, Taliban'ın onların sınırlarını zorlamasını istemiyorlardı. Kuzey İttifakı'nı bir tampon olarak canlı tutmak mantıklıydı elbette.
Rusların daha ciddi bir İslam sorunu vardı ki o da Çeçenistandı. Ruslara göre, Çeçenistan'daki ana sorun "Vehhabi yabancılar" yani İslamcı Suudilerdi. Ruslar, Taliban rejiminin arkasında da Vehhabileri görüyorlardı. Onlara göre, Usame bin Ladin, Suudilerin rekabetteki gücünü arttırmak için, Orta Asya enerji ve boru hatlarını sabote etmek de dahil, çeşitli motivasyonları olan bir Suudi ajanıydı. Ruslar, bu konu hakkında ABD'yi yıllardan beri uyarıyorlardı. ABD ise bu uyarıları pek önemsemedi ve Rusların, Vehhabilerin çalıştığını söylediği Çeçenistan'da ki insan hakları ihlalleri üzerinde durmayı yeğledi.
Taliban'ın 1996 zaferinden sonra, Ruslar bu kez gizlice dönmeye başladılar Afganistan'a ve değişen ittifaklar nedeniyle, eski düşmanlarıyla anlaşma yolları aramaya başladılar. Bunlardan biri, Tacik Cemiyet-i İslami lideri Ahmed Şah Mesud, diğeri Özbek Cümbiş-i Milli lideri AbdulRaşid Dostum'du. Ruslar her ikisine de Tacikistan'da bulunan eski Sovyet ikmal merkezlerinden silah verdiler. Ayrıca Dostum'a, daha düşük düzeyde de olsa, Özbekistan üzerinden de destek sağladılar. Böylece 2001 yılına gelene kadar, Kuzey İttifakı, büyük çapta Ruslara ait ve onlar tarafından yönetilen bir oluşum haline geldi.
Amerikalıların gelip onlardan yardım istemesi, Rusları büyük ölçüde tatmin etti, sevindirdi. Ruslar, 80'li yıllarda Afgan gerillalarına verilen ABD desteğini hâlâ acı olarak hatırlıyorlardı ve ayrıca, Amerikalıları Taliban rejimi ve el-Kaide konusunda da uyarmışlardı. Örneğin, Kasım 2000'de Ruslar, eski Afgan Cumhurbaşkanı Rabbani tarafından hazırlanmış bir rapor yayınladılar. Buna göre, Taliban askerlerinin Kuzey İttifakı'na karşı yaptığı operasyonları Usame bin Ladin'in kendisi kumanda ediyordu. İranlılar da ABD'ye benzer raporlar verdiler. Ruslar, Taliban'ın Çeçen asilerine desteğini kesmeye uğraşan Kuzey İttifakı'na destek için ABD'den yardım istemişti. Clinton yönetimi, Rus taleplerini reddetmedi ama onların Çeçenistan ve Kuzey İttifakı'nın da Afganistan operasyonlarını arttırmalarına karşı çıktı.
Bunun bir nedeni, Clinton yönetiminin, Kuzey İttifakı'nın Afganistan'da bir şansı olduğuna inanmamasıydı. Bir başka neden de Clinton'un İslam tehdidi stratejisine dayanıyordu. Clinton, bir el-Kaide tehdidinin fakındaydı ama ABD'nin İslam hareketine büyük bir engel olarak görünmesini istemedi. ABD'nin Balkanlardaki müdahalesi Müslüman toplum lehineydi ve ABD bunu yaparak İslam dünyasında sempati toplayabileceğini düşündü. Çeçenistan'da Ruslan desteklemek ve Afgan iç savaşını yenilemek bu stratejiye uymuyordu.
Böylece, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Armitage, 11 Eylül saldırısından bir hafta sonra, Rus diş istihbarat servisinin eski başkanı ve bir dışişleri bakan yardımcısı olan Vyacheslav Trubnikov ile gizlice görüşmek için Moskova'ya uçunca, Ruslar memnun oldular. Görüşme konusu, Rusların Afganistan hakkındaki istihbaratından yararlanmak ve daha da önemlisi, Kuzey İttifakı'na ulaşabilmekti.
Masada oldukça hassas bir konu daha vardı. ABD Afganistanda savaşacaksa Özbekistan ve Tacikistanda üsleri olmalıydı. İranlılar, kendi ülkelerinde ABD üssü istemiyordu. Pakistan'da siyasi ve başka pedenlerle, kısa zamanda ve yeterince büyük ve güvenli bir üs veremiyordu ABD'ye. ABD Afganistan'ı işgal edecekse, bağımsız ama Rus etkisi altında olan iki eski Sovyetler Birliği üyesi cumhuriyette üslere sahip olabilmek için Rusya'nın onayına ihtiyaç duyacaktı.
Rusya o ülkelerde ABD askeri etkisini görmeye pek hevesli değildi elbette. ABD silahlı kuvvetlerinin genişlemesi, Ruslar için oldukça hassas bir NATO'nun genişlemesi ABD askeri etkisini eski Sovyetler Birliği sınırlarına kadar getirmişti zaten. Biraz da Kosova'da Amerikalıları engelleyemeyen Boris Yeltsin'in beceriksizliği yüzünden iktidara gelmiş olan Vladimir Putin, Rus ulusal güvenlik toplumunun bir unsuruydu ve politika olarak da buna dayanıyordu. Rus generalleri, Özbekistan ve Tacikistan'da ABD üsleri kurulması fikrine şiddetle karşı çıktılar; tavırları için bu tabir bile hafif kalırdı. Onlara göre, ABD oraya yerleşirse bir daha da ayrılmazdı. O ülkelerde ABD egemenliği, kaçınılmaz olarak, yıllardan beri geliştirilmekte olan Rus doğalgaz hatları planlarının dondurulmasına neden olabilirdi.
Özbekistan ve Tacikistan, 1990'ların ortalarından beri ABD'yle flört ediyor, onun bazı askeri tatbikatlarına katılıyor ve Batılı işadamlarını ülkelerine çekmek için çalışıyorlardı. Ortak bir NATO - Özbek tatbikatı nedeniyle, 11 Eylül günü Özbekistanda Amerikan askerleri ve helikopterleri zaten vardı ve onlar kalacaktı orada. ABD, 1998'den beri bölgede askerî tatbikatlar yaptığı için, Amerikan askerleri Özbekistan ve çevre bölgeleri oldukça iyi tanıyorlardı ama Özbekistanda üs kurmak için ABD yine de Rusların onayını almak durumundaydı.
Ruslar, önemli bir stratejik karar almak zorundaydılar. Bu kararın bir kısmı ABD'nin Afganistan'a saldırısıyla ilgili olacaktı tabii. Sovyetler Birliği, 1980'lerden beri Batı'yla daha yakın ekonomik ilişkiler kurmaya çalışmıştı. Ticareti geliştirmek, yatırım çekmek istiyorlard Çoğunun düşündüğü gibi, bu politika, Mihail Gorbaçov tarafından değil, o dönemde KGB başkanı olan Yuri Andropov tarafından geliş tirildi. Andropov (Sovyetler Birliği'nde gerçekleri bilen birkaç kişiden biriydi) Sovyet ekonomisinin çok kötü durumda olduğunu biliyordu Silahlanma yarışının maliyeti ve Sovyet ekonomik modelinin yeter sizliği, Sovyetler Birliği'ni felakete götürüyordu. Andropov, Sovyetler Birliği'nin tek umudunun, jeopolitik çıkarların ekonomik çıkarlarla değiştirilmesi olduğunu anlamıştı; ekonomik yararlar sağlamak için Batı'ya yapılan tehditlerin azaltılması gerekiyordu.
Andropov, Sovyetler Birliği'nin siyasi yapısının -Komünist Parti hakimiyetinin- muhafaza edilebilmesi için gereken ekonomik reformların yapılmasına izin verecek kadar zaman kazanılmasını umut ediyordu. Bu amaca hizmet etmek için Sovyet Komünist Partisi başkanı oldu ama hastalandı ve birkaç ay sonra öldü. Daha sonra Gorbaçov başkan seçildi, perestroika (yeniden yapılanma) ve glasnost (açıklık) politikalarını uyguladı ve aynı zamanda Soğuk Savaş'a son verdi. Lakin bunlar da işe yaramadı ve Sovyetler Birliği çöktü ama Boris Yeltsin, Gorbaçov'un temel politikasını sürdürdü: Rus ekono misini geliştirmek için Batıyla uyum sağlamaya çalıştı. Genelde Batı ve özellikle Amerikalılar, Rusya'dan bir şey istemediler; en azından Soğuk Savaş sonundan 11 Eylül sonrasına kadar istemediler. 2001 Eylül ayı ortasında, ABD'nin Rusya'ya ihtiyacı oldu ve ABD Dışişleri Bakanlığı'nın iki numaralı adamı Moskova'ya gidip Ruslardan yardım istedi. Putin, çok önemli bir karar vermek zorundaydı. ABD'ye yardım etmeli miydi ve eğer ederse bunun maliyeti ne olmalıydı?
Basit cevap, ekonomik yararlar için saha değiştirmekti fakat Sovyetler Birliği ve Rusya bu politikayı bir nesilden beri uygulu yordu ve inanılırlığı kalmamıştı bunun. Rusya'nın kültürel ve sorunları o kadar büyüktü ki herhangi bir yardımın ya da yapısal yatırımın yararı olamazdı. Basit cevap işe yaramadı ve Putin iktidara gelmişti çünkü bunu herkesten daha iyi biliyordu. Ruslar ABD'yi reddetmek istemediler ama ABD'nin isteği çok büyüktü. Amerikalılar, Rusların kan döktüğü Afganistan'ı işgal etmek için eski Sovyetler Birliği topraklarına asker getirmek istiyorlardı. Rusların Vietnam'ı işgal etmek için Guam'da üs istemesiyle aynı şeydi bu talep.
Armitage'in Eylül ortasındaki ziyaretinden sonra, Rus liderleriyle bir hafta süren görüşmeler yapıldı. Armitage'ın görüşmesinden sonra, 22 Eylül günü, Putin ulusal güvenlik ekibini Karadeniz kıyısında, Soçideki evinde topladı. Yaklaşık bir düzine adam çok önemli bir soruya cevap aradılar. Soru, el-Kaide'nin lanetlenmesi ya da ABD'ye destek verilip verilmemesi değil, ABD'nin Rusya etkisindeki toprak- larda üs kurup kurmaması, asker getirip getirmemesiyle ilgiliydi.
Amerikalılar ise farklı bir bakış açısına sahiptiler. Onların kafasında sadece el-Kaide vardı, Afganistan kuzeyindeki ülkelere ya da hayati petrol hatlarına hâkim olmayı düşünmüyor, o konularla ilgilenmiyorlardı. Fakat Ruslara göre, savaş bittikten ve heyecanları geçtikten sonra, Amerikalılar, içinde bulundukları stratejik pozisyonun farkına varacaklardı ve onları oradan çıkarmak güç olacaktı. Bu savaş kısa zamanda bitmez ve Amerikalılar da bu bahaneyle orada yıllarca kalabilirlerdi. Amerikalılar, üslerini büyük, âdeta şehir gibi inşa ediyor, ailelerini ve birçok şirketi de oralara getiriyorlar ve genelde kalıcı olma eğilimi gösteriyorlardı, Ruslar biliyordu bunu.
Ruslar, bunun geçici bir durum olacağını düşünemezlerdi. ABD, gelip de gitmeme kararı verirse, onları oradan ancak savaşla çıkarabilirdiniz ve Rusya'nın da savaşacak hali yoktu. Bu durumda olaya, o bölgeyi Amerikalılara bırakmak şeklinde bakmaları gerekecekti. Rusların bir seçenekleri vardı, onlara bir hava koridoru açmazlarsa ABD uçakları Özbekistan ve Tacikistan'a uçamazlardı. Geriye sadece Iran hava sahası kalıyordu ki ABD oradan uçuş izni alamazdı. Çin bir başka alternatifti ama o olasılık da zayıftı ve ayrıca uçuş mesafesi aşırı uzuyordu. ABD'nin Ruslara ihtiyacı vardı. Ruslar, hayır diyebilir ve ödün de vermezlerdi.
Amerikalılara izin verilip verilmemesi konusunda uzun tartışmalar yapıldı, Rus askeri strateji uzmanları buna tamamen karşıydılar. Büyük bir Amerikan varlığı konusunda hassas olanlar, önemli bir başka konuda daha da endişeliydiler: Rusya Federasyonu çözülebilir tehdidi de vardı bu durumda. Rusya'nın dokusu Çeçenler tarafından zaten parçalanıyordu. Ruslar El-Kaide'nin Çeçenlere destek verdiğini biliyorlar ama işin içinde başka şeyler de olduğunu düşünüyorlardı.
Ruslar, bölgedeki petrol sağlama tesislerini kontrol etmek için, ABD'nin Çeçen asilerini desteklediğine inanıyordu. ABD, Gürcistan Cumhurbaşkanı Eduard Şevardnadze'yle çok iyi ilişkiler içindeydi. ABD Çeçenistan'a, Çeçen asilerine Gürcistan kanalıyla silah gönderildiğini biliyordu. Amerika'nın bağımsız bir Çeçenistan istediği için, bunu bildiğine ve göz yumduğuna Ruslar da inanıyorlardı. El-Kaide'ye Çeçenistan dışında her yerde karşı çıkan Clinton yönetiminin garip politikasının tek açıklaması da buymuş gibi görünüyordu. Rus liderler Sovyetler Birliği'nin parçalanmasına zaten katlanmışlardı. Aynı şeyi Rusya'da da yaşamak istemiyorlardı. Çeçenistan, Putin için önemli bir sorundu.
Bu durumda Rusların cevabı ortaya çıktı: ABD'nin el-Kaideyle mücadelesini Rusya'nın mücadelesiyle aynı hizada tutacaklardı. Özellikle de ABD'nin, Rusya'nın Çeçenistan operasyonlarını eleştirmeye son vermesini istediler. ABD Afganistan'ı vururken, Dışişleri Bakanlığı'nın Çeçenistan'ı vurdukları için onları suçlamasını istemiyorlardı Ruslar. Daha da önemlisi ve bunun görüşülecek yanı bile yoktu- ABD Gürcistan'dan Çeçenistan'a silah kaçırma yolunun kapatılmasını sağ lamalı ve bu konuda Ruslara söz vermeliydi. Yani ABD, Rusya'daki ayrılıkçı güçleri desteklemekten vazgeçmeliydi.
Putin, Soçide danışmanlarıyla görüşürken, Bush da kendi ulusal güvenlik timiyle Maryland'de, Camp David'de bir araya gelmişti. Bush, Soçi toplantısının devam ettiğini biliyordu ve Rusların kararı ABD planlamasını etkileyeceğinden, acil bir cevap alabilmek için Putin'i aradı. İki lider yaklaşık bir saat konuştular ve sonuçta bir anlaşmaya vardılar. Ruslar Özbekistan ve Tacikistan'da ABD üsleri kurulmasına izin verecek, Afganistan ve el-Kaide hakkında en önemli istihbaratı sağlayacak ve Afganistan'a girecek olan ABD istihbarat timlerine lojistik destek vereceklerdi. 11 Eylül sonrasında parçalar halinde yapılan işbirliği, sistematik bir işbirliğine dönüştü. En önemlisi, Rusya Amerikalıların Kuzey İttifakı'na girişine izin verecekti.
Bunların karşılığında ABD, Orta Asya'da varlığını küçültüp kalış süresini kısaltacak ve Gürcistan'ı kaçak silah göndermekten vazgeçmesi için zorlayacaktı. ABD, ayrıca Rusların Çeçenistandaki operasyonlarına karışmayacak, Rusya'nın dağılması için kimseye destek vermeyecekti. Afganistan'daki asıl savaş sona erdiğinde, 21 Şubat 2002'de, sivil kıyafetli 40 Amerikan Özel Kuvvetler askeri, Gürcistan'ın başkenti Tiflis'e indi ve ABD'nin anlaşmadaki sözünü yerine getirmek için, silah akışını kesme çalışmasına başladılar. Yanlış ya da doğru, Ruslar Çeçen asilerine silah gönderme işinin arkasında ABD'nin olduğuna inanıyorlar. Yanlış ya da doğru, Amerikalılar vaatlerini yerine getirdiklerini göstermek için gittiler Gürcistan'a
Çeçenistan hiç de önemsiz değildi Ruslar için ve onun potansiyel kaybına bir felaket olarak bakıyorlardı ama Rusların mantığında daha derin ve karmaşık bir şeyler vardı. Ruslar, Amerikan ruh halini anlıyorlardı, 11 Eylül'den sonra geçecek günler ve haftalarda ulusların davranışları bir kuşak için ilişkileri tanımlayacaktı. ABD, 7 Aralık 1941'de olduğu gibi, şimdi de dünyayla ilişkilerini aynı şekilde kilitliyordu. Hiçbir belirsizliğe izin verilmeyecekti.
Vladimir Putin, Yuri Andropov'un koruması altındaydı. Rusya'n geleceğinin Batıyla uyuşmaya bağlı olduğu inancıyla yetişmişti. 2001 yılında Putin hiç kuşkusuz bu strateji konusunda kuşkuluydu a zamanda, o zamanki ekonomik ve askeri gücüyle, Rusların ABD'yle jeopolitik rekabete girecek durumda olmadıklarını biliyordu. Ruslar ile Amerikalılar arasında, Başkan George W. Bush'un seçilmesinden sonra pek çok sürtüşme olmuştu. Bush seçildikten kısa bir süre sonra, Washington'daki Rus Büyükelçiliği'nde çalışan istihbaratçılardan önemli bir kısmını sınır dışı etti ama Clinton yönetiminde böyle bir şey olmadı. Putin, bu tür olaylar nedeniyle Washington'la ilişkilerini soğutmaya hazırdı. Fakat Afganistan'da el-Kaide'yi cezalandırma operasyonu konusunda ABD'yle işbirliğini reddetmek, bu kadar önemli bir konuda tamamen kopmak anlamına gelecek ve ondan sonra iki devlet arasında herhangi bir konuda işbirliği yapma umudu tamamen kaybolacaktı. Bu da Rusların ABD'yle rekabet edemeyecekleri bir dönemde, Andropov stratejisinin tamamen yok olması demekti.
Amerikalılar el-Kaide'ye saldırmak için geliyorlardı Orta Asya'ya ve bunu yapmak için Kuzey İttifakı'nı kullanacaklardı. Ruslar bu konuda işbirliği yapmazlarsa, sadece ABD'yi geciktirmiş ama ilişkileri sürekli bozmuş olacaklardı. Potansiyel olarak işbirliğinden kazanılacak bir şeyler vardı ama reddetmenin kaybı büyük olurdu. 22 Eylül günü, yani el-Kaide saldırısından on bir gün sonra Ruslar, ABD'ye cevap verdiler: Yardım edeceklerdi.
Yorumlar
Yorum Gönder