ABD'NİN 11 EYLÜL SONRASI RUSLARLA ANLAŞMASI - 2
BİR ORDU KİRALAMAK
Ruslarla yapılan anlaşmadan birkaç gün sonra, ABD istihbarat timleri Afganistan'a girmeye başladılar. Afganistan'da az sayıda ABD istihbarat timi vardı ve bunlar, Afganların Sovyetler Birliği'yle yaptıkları savaş sırasında destekledikleri gruplarla teması kesmişlerdi. Bu nedenle, Afganlar, Ruslarla savaştan sonra kendilerini terk eden Amerikalılara kızıyor ve eskiden olduğu kadar da onlara güvenmiyorlardı. ABD, Çöl Kalkanı'ndan sonraki askeri operasyonlarında beklendiği kadar etkili olamamıştı. Potansiyel Afgan müttefikler, ABD'nin etkisiz kalmaktan da öte, kendilerini Taliban'ın acımasız ellerine bırakmasından korkuyorlardı.
Rusların anlaşması, ABD'ye sadece Kuzey İttifak güçleriyle beraber operasyon yapma yetkisi tanımıştı. ABD, asker olarak kullanmak isteyeceği Afgan gruplarıyla doğrudan kendisi görüşmek zorundaydı. Kuzeyde iki büyük grup ve iki lider vardı. Biri, Ahmet Şah Mesut liderliğinde, çoğunluğu Tacik olan Cemiyet-i İslami idi. Sevilen ve karizmatik bir lider olan Mesud, Ruslarla savaşan etkili komutanlardan biri olmuştu. Mesud, CIA'yle çok yakın ilişkiler içindeydi ama Clinton yönetiminin Taliban ve düşmanları arasındaki mücadelede tarafsızlık politikası gütmesiyle ihanete uğradığını düşünen liderlerden biriydi Bu durumda Mesud kilit adamdı.
Ortada bir sorun vardı: Mesud, 9 Eylül'de El-Kaide'nin intihar bombacıları tarafından öldürülmüştü. Gazeteci olduklarını söyleyen iki adam, Mesud'un Kuzeydoğu Afganistan'da, Hoca Bahauddin Karargahı'na geldiler. Londra'daki İslam Gözlem Merkezi'nden geldiklerini söylediler ve merkez direktörünün mektubunu gösterdiler. Adamlar, Pakistan'dan gelmişler, oraya varabilmek için Pakistan hatlarından ve daha da garibi, Taliban hatlarından geçmişlerdi.
Adamlardan kuşkulanılmıştı ve onların Mesud'la görüşmesine izin verilmedi ama adamlar görüşme için zamanla daha da çok israrcı oldular ve 9 Eylül günü, sabaha karşı geç bir saatte Mesut'la görüşme izni aldılar. Gazeteciler Arapça konuştuğu ve röportaj Darice yapılacağı için Mesud'un bir dostu tercümanlık yaptı. Adamlar ilk soruyu sorarken kamera patladı zira içinde patlayıcı vardı. Mesud ve iki gazeteci öldüler.
Suikastin arkasında el-Kaide'nin olduğu konusunda kimsenin kuşkusu yoktu. Saldırı yöntemi, zamanlama ve iki suikastçiye sahte belgeler sağlayan teröristlerin Belçikada yakalanmaları hep el-Kaide'yi gösteriyordu. Suikasti planlayan Tunus'lu Tarık Marufi, ABD Milan Konsolosluğu'nu bombalama girişimi suçlamasıyla Belçika'da yakalandı. Ayrıca medyada ve "Cihadın Sesi" gibi el-Kaide'ye yakın web sitelerinde bağlantıdan söz edildi ama El-Kaide'nin bunu neden yaptığı sorusu akıllarda kaldı.
DIA (Defence Intelligence Agency / Savunma İstihbarat Ajansı) belgelerine göre, Mesud, 11 Eylül saldırıları konusunda bilgi sahibiydi ve el-Kaide onu susturmak istemiş, bunun için de öldürmüştü ama bu açıklama mantıklı değildir. Suikastçiler Hoca Bahauddin'e saldırılardan haftalarca önce geldiler. Birkaç hafta süren uzun bir yolculuk yaptılar. Daha önce de operasyonun planlanması için belirli bir süre gerekiyordu. Bu nedenle, suikast 9 Eylül'den bir ay ya da daha uzun bir süre önce planlanmış olmalıydı. Mesud, ABD'ye yapılacak saldırı konusunda bir şeyler öğrenmiş olsaydı, bunu bağlantısı olan Rus ya da diğer istihbarat ajanlarına iletmesi için haftalarca zamanı vardı. Bu onu susturmak için oldukça basit bir yoldu.
Savaş alanında neler olduğu konusu burada daha iyi bir açıklama getirebilir. Cemiyet-i İslami Kuzeydoğu Afganistan'da, Tacikistan yakınlarında bir bölgeyi elinde tutuyordu. Taliban güçleri Mesut'u zorluyor ama oradan söküp atamıyordu. Suikastten önce Taliban kuvvetleri orada yığınak yapmaya başlamış ama saldırmamışlardı. Mesud öldürüldükten ve Cemiyet-i İslami sadece yara aldığını açıkladıktan sonra, 9 Eylül gecesi Taliban saldırdı. Aynı zamanda Kabil Radyosu da Dari dilinde yayın yaparak, Mesud'un öldüğünü haber verdi. Bunun üzerinden henüz kırk sekiz saat bile geçmeden Dünya Ticaret Merkezi tahrip edildi, yıkıldı.
el-Kaide, 11 Eylül sonrasında ABD'nin Afganistan'a saldıracağ biliyordu. ABD'nin Kuzey Ittifak'la işbirliği yapacağı ve Cemiyet Islami'nin en güvenilir ve güçlü müttefik olacağı da belliydi. El-Kaide'ye göre, Mesud ölünce ortada ulusal bir lider kalmayacak, Cemiyet Islami parçalanacak ya da savaş alanında güçsüz, etkisiz kalacak ve ABD Kuzey İttifakı'ndan istediği gibi yararlanamayacaktı.
Bu da bize, el-Kaide planlamasının karmaşıklığı konusunda küçük de olsa bir fikir veriyor. el-Kaide, ABD'ye saldırıları planladıktan sonra, muhtemel Amerika'nın cevabını da düşünüp planlamış ve ABD'nin olası müttefiklerini de incelemişti. Sonra da ABD'nin yararlanabileceği kaynakların önünü kesmek için harekete geçtiler ama bu, bir yandan da El-Kaide'nin zaafiyetini yansıtıyordu. Durumu büyük bir dikkatle analiz etmiş ama sonunda yeniden şekillendirememişlerdi. Mesud ölmüştü ama Cemiyet-i İslami ve Kuzey İttifakı dağılmadı. Aslında Mesud askeri liderdi ve Cemiyet-i İslami'nin siyasi lideri eski Afgan Cumhurbaşkanı Burhaneddin Rabbani idi (Aslında Rabbani Birleşmiş Milletler'de hâlâ Afganistan'ın yasal cumhurbaşkanı olarak tanınıyordu) Suikastten sonra Cemiyet-i İslami yerinde kalırken, ABD Kuzey İttifakı'nın komutanlarını kendine çekmeye başladı.
ABD'nin işbirliği yapmak istediği bir diğer önemli kişi de Özbeklerin komutanı Cümbüş-i Milli lideri AbdülRaşid Dostum idi. Dostum, Afganistan'da bile sert, acımasız ve prensipleri olmayan bir adam olarak ün yapmıştı. Düşmanlarının ve yandaşlarının korktuğu bir adam olarak tanıdığı hemen hemen herkesi aldatmış, herkese ihanet etmiş bir adamdı ve pek çok kez taraf değiştirmişti. Taliban'ın kendisine hiç güvenmediğini bildiği ve yakaladığı zaman öldüreceğine inandığı için, Kuzey İttifakı'ndan ayrılamıyordu Dostum. Onun, buldukları her şeyi yağmalayan askerlerine "Halı Hırsızları" adı takılmıştı. ABD'nin Taliban'la savaş planlarını her zaman ertelemesinin nedenlerinden biri de -ana neden olmasa da- Dostum idi.
Dostum için söylenecek en iyi şey, Özbekler arasındaki en büyük rakibi Abdul Malik'ten daha iyi olmasıydı. Malik, 1997 Mezar-ı Şerif Muharebesi'ne kadar Taliban'ın müttefiki olarak kalmış ama savaşın ortasında Taliban'a ihanet etmiş, onları uyarmadan taraf değiştirmişti. Malik yaklaşık iki bin esir aldı ve sonra da öldürdü onları.
11 Eylül'den sonra Dostum, farklı kriterlere göre değerlendirildi. Birincisi, Dünya Ticaret Merkezi'ne saldırılardan sonra ABD'nin onunla işbirliği konusundaki tereddüdü kalmadı. İkincisi, 11 Eylül sonrası planda, Kuzey İttifakı'nın Afganistan'a Amerikan askeri olmadan saldırısı öngörüldü. Yani Dostum, sonuçta ne olacağını hiç düşünmeden istediğini yapacak, düşmanı istediği gibi mahvedebilecekti. 11 Eylül sonrasında ise bu planda değişiklik yapıldı. Afganistan'da ABD gizli timleri ve SOCOM olacak ama önemli Afganistan şehirleri ve toprakları ana savaş bittiğinde konvansiyonel ABD kuvvetleri tarafından işgal edilecekti. Bu durumda Dostum, istediği gibi hareket edemeyecek, yapabilecekleri kısıtlanacaktı. ABD Dostum'a güvenebilir çünkü onu istediği zaman devreden çıkarabilirdi.
Yorumlar
Yorum Gönder