Ali Hoşafçı’nın Tutunmaya Çalıştığı Şüpheler ve Cevapları
İddası
: Gayrımeşru Tevessülü Meşru Olana Kıyas
Etmesi
s. 116’da diyor ki: “Zat ile tevessülü kabul etmeyenler, bir
başkasından bizim için Allah’a dua etmesini isteyip onun da bizim için Allah’a
dua etmesini kabul ediyorlar. Buna göre bizim için Allah’a dua eden kişiyi
aracı kılmış oluyoruz. Zat ile tevessülü kabul edenlerin dua şeklinde ise
direkt Allah’tan isteyip “ya Rabbi, o kişiye olan sevgin hürmetine ve hatırına
bize yardım et” denilirken doğrudan Allah’tan isteniliyor. İki dua şeklinde de
o kişi aracı kılınmış oluyor.”
Ehl-i sünnet, kişinin bir başkasından
dua isteme şeklinde tevessül etmesini, kıyasa veya hevaya dayanarak değil,
kitap ve sünnetten sahih ve sarih naslarla, selefin icma ettiği uygulamasından
çıkarmaktadır. Böyle bir tevessül şekli, ittifakla caiz ve meşrudur. Bununla
beraber yine ittifakla, ibadetlerde kıyas olmaz. Zira ibadetler tevkifidir ve
sadece vahiyle sabit olur.
Başka bir kişinin bizim için Allah’a
duacı olması, isteğimizin yerine gelmesi için meşru bir vesiledir. Hoşafçı
dilerse bunun adına araç ya da aracı diyebilir. Ancak başka bir kişinin zatı ve
şahsı, duamızın kabul olması için meşru ve makul bir vesile, araç/aracı
değildir.
İki dua şeklinde de o kişi aracı
kılınmış oluyor demek tam olarak doğru değildir. Birinci dua şeklinde duayı
eden o kişidir. Dolayısıyla aracı kılınan ve vesile edilen, o kişinin bizim
namımıza dua ve istekte bulunmasıdır. Böyle bir tevessül meşru olduğu gibi
aynı zamanda da makuldür.
İkinci dua şeklinde ise, duayı eden biz
iken, aracı ve vesile edilen bizimle ve duamızın kabul edilmesiyle hiçbir
ilgisi olmayan, o kişinin şahsıdır. Böyle bir tevessül, meşru olmadığı gibi
makul de değildir.
s. 135’de diyor ki: “Bir yanda kişi ile Allah arasında
mahlukatın vasıta (aracı) yapılmayacağını söyleyen, bir yandan da kişinin salih
amellerini öne sürerek tevessül edilebileceğini ifade edenler, aslında o
kişiyi (o ameli demek istiyor galiba) aracı kılmış olurlar. Allah’ın “Allah’tır sizi ve yapmakta
olduklarınızı yaratan” buyurduğunu ve amellerin de mahlûk olduğunu bilmezler mi
acep?”
s. 226’da diyor ki: “Eğer tevessülü kabul etmeyenler, insanın
kendi amelleriyle tevessülünü caiz görürlerse biz de deriz ki, ameller
mahluktur. Allah mahluk değildir. Siz insanın mahlûk olan kendi ameliyle
tevessülünü kabul edersiniz, biz de başka bir mahluk olan başkasının ameliyle
tevessül ederiz.”
Kişinin mahluk olan salih amelleriyle
tevessül edip duasının kabul edilmesi için bunları aracı etmesi de ittifakla
caiz ve meşru olduğu gibi, itibarla da anlaşılabilir ve makuldür. Zira bu
ameller, dua eden kimsenin yapmış olduğu, isteğinin yerine gelmesine gerekçe
olabilecek vesilelerdir.
Kişinin başka bir mahluk olan başkasının
ameliyle tevessül etmesi ise meşru ve caiz olmadığı gibi, makul ve
anlaşılabilir bir şey de değildir. Zira bir başkasının işlediği amellerin
bizimle ve isteğimizin yerine gelmesiyle nasıl bir alakası olabilir?
İnsanın salih amelleriyle tevessül
edebilmesinin meşru oluşunun illet ve gerekçesi bunların mahlûk oluşu mudur ki
Hoşafçı başka bir mahluku buna kıyas ederek mahluk olan her şeyle tevessül
edilebilir demeye getiriyor?
s. 135’de diyor ki: “Allah’ım, senin peygamberlerini vesile
kılıyorum demesi ile senin peygamberlerine olan sevgimi vesile kılıyorum
demesi arasında hiçbir fark yoktur.”
Hoşafçı’nın bu sözü, “Alışveriş faiz
gibidir,[1]” yani aralarında hiçbir fark yoktur diyen yahudilerin sözüne
benziyor. Hâlbuki “Allah, alışverişi helal, faizi haram etti.”[2]
Veya bu söz, “Hayızlı kadın, kılmadığı
namazı kaza etmiyor da tutmadığı orucu neden kaza ediyor?”[3] oysa aralarında
hiçbir fark yoktur diyen kimsenin sözüne benziyor. Oysa namazı kaza etmekle
emrolunmadı, ama orucu kaza etmekle emrolundu.
Ya da bu, “Cuma namazı için ezan okumak
ile bayram namazı için ezan okumak arasında hiçbir fark yoktur.” demeye
benziyor. Hâlbuki Cuma namazı için ezan okumak meşru ve sünnet, bayram namazı
için okumak ise gayrımeşru ve bid’attır.
Şimdi de “Allah’ım, senin peygamberini vesile
kılıyorum.” ile “Peygamberine olan sevgimi sana vesile kılıyorum.” arasındaki farkları söyleyelim.
Birincisi, kitap ve sünnette gelmeyen,
gayrımeşru bir tevessüldür. İkincisi ise kitap ve sünnette gelmiş, meşru bir tevessüldür.
Birincisi, istenen şeye gerekçe olması
söz konusu olmayan peygamberin zatıdır. İkincisi ise istenen şeye gerekçe
olması makul ve mümkün, isteyen kişinin salih amelidir.
Başka bir tabirle birincisi senin duan
ile alakası olmayan zattır.İkincisi ise seninle ve duanın kabulüyle doğrudan
alakası olan senin amelindir.
Yani birincisi, “Ya Rabbi, duamı kabul
et, çünkü peygamberin zatı...” demektir.İkincisi ise “Ya Rabbi, duamı kabul et,
çünkü ben senin emrine uyup rızanı gözeterek peygamberini sevdim.” demektir.
Birincisi, “Rabbimiz! Rabbinize iman
edin diye imana çağıran münadi hatırına, günahımı bağışla.” demektir.
İkincisi ise “Rabbimiz! Biz, Rabbinize
iman edin diye imana çağıran bir münadi duyduk, hemen iman ettik. Rabbimiz!
Günahlarımızı bağışla.”[4] demektir.
Birincisi, “Rabbimiz, indirdiğin Kur’an
ve gönderdiğin Rasûl hatırına bizi şahitlerle beraber yaz.” demektir.
İkincisi ise “Rabbimiz, indirdiğine iman
ettik, Rasûl’e ittiba ettik, bizi
şahitlerle beraber yaz.”[5] demektir.
--------------
[1] Bakara, 275
[2] Bakara, 275
[3] Buhari, Sahih, 321; Müslim, Sahih, 335
[4] Al-i İmran, 193
[5] Al-i İmran, 53

Yorumlar
Yorum Gönder