Kabrin Çatısına Delik Açılması ile İlgili Rivayet'in Zat ile Tevessüle Deli Getirilmesine Cevab



“Bir ara Medine’ye çok şiddetli bir kıtlık isabet et­mişti. Herkes durumdan Aişe’ye şikayetlenmişlerdi. Bu­nun üzerine Hz. Aişe, “Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in kabrine gidin ve gökyüzüyle arasında bir engel kalmayacak şekilde çatısına bir pencere açın.” diye tali­mat vermişti. Gidip aynen dediğini yaptık. Akabinde otlar yetişip hayvanlar semizleninceye kadar yağmur yağmış­tı. Hayvanlardan bol bol yağ temin ettiğimiz için bu sene­yi yağ veren yıl olarak anmaya başlamıştık.”

Birincisi: İsnadı zayıf olan bu eserin, zaten tarih ve vakıaya aykırı olan metninde, Nebialeyhisselam’ın zatıy­la tevessülün veya kabrinden dua taleb etmenin caiz ve meşru olduğuna delalet edecek bir şey de yoktur.
Eserin ravilerinden Amr b. Malik zayıftır.

İbn-i Adiyy, onun hakkında şöyle demektedir:

“Sika ravilerden münker hadisler rivayet eden bi­risidir ve hadis çalar. Ebu Ya’la’dan ‘Amr b. Malik za­yıftır.’ dediğini işittim. (Bazı hadislerini aktardıktan son­ra) Amr’ın bu zikrettiklerim dışında da münker hadisle­ri vardır.”(1)
Eserin ravilerinin bir diğeri olan Said b. Zeyd’de de zayıflık vardır.
Yahya b. Said, onun için “zayıftır,” Sa’di ise “ha­disini zayıflıyorlar” demektedir. Nesai ve diğerleri “kavi değildir” dediler.(2)

Eserin ravilerinden biri de Ebu Nu’man Muham­med İbnu’l-Fadl’dır. “Arim” olarak tanınmaktadır. Arim, si­ka bir ravi olmasına rağmen ömrünün sonunda ihtilata uğramıştır.(3)

Arim’in durumunda olan ravilerin, ihtilattan önce yaptığı bilinen rivayetler makbuldür. İhtilattan sonra yap­tığı bilinen rivayetlerle, ihtilattan önce mi, yoksa sonra mı yaptığı bilinmeyen müşkil rivayetleri kabul edilmez.(4)
Arim’in bu rivayeti, ihtilattan önce mi, yoksa sonra mı olduğu bilinmeyen müşkil rivayetlerindendir.
Özetle ravilerinden birisi zayıf olan, birisinde zayıf­lık bulunan, birisinin de müşkil rivayetlerinden sayılan bu eserin isnadı zayıftır.

Metni ise bilinen sahabe uygulamasına ve tarihî va­kıaya ters düşmektedir.

Sahabenin, böyle kıtlık zamanında -Ömer ve Mu­aviye radıyallahu anhuma’nın yaptığı gibi- meşru bir şekil­de istiska yaptıkları, istiskalarında ehl-i beyt’ten olan ve olmayan salihlerin dualarıyla tevessül ettikleri bilinen bir şeydir.
Ayrıca Ömer radıyallahu anh zamanındaki kıtlık, tarih­te “kuraklık yılı” olarak meşhur olduğu halde, tarih kitap­larında “yağ veren yıl” olarak anılan bir seneden bahse­dilmemektedir.

Aişe radıyallahu anha’nın hayatı boyunca, evinin bir delik açılmasına gerek olacak şekilde tamamen kapalı bir tavanı zaten hiç olmamıştır.

Nebi aleyhisselam hayattayken de, vefatından sonra da hücrenin tavanının bir kısmı kapalı, bir kısmı da açık kalmıştır. Emîrliği zamanında Velid b. Abdulmelik ilaveler yaptırana kadar da durum böyle devam etmiştir.
Ayrıca denilebilir ki iddia edildiği gibi delik açılınca yağmur yağıp kıtlık bittiğine göre, delik açık olduğu süre­ce bir daha kıtlık olmaması gerekirdi. Oysa tarih ve vakıa bunu tekzib etmektedir.

İkincisi: Eser sahih bile olmuş olsaydı, Nebi aleyhisselam’ın zatıyla tevessülün veya kabrinden dua isteme­nin meşru olduğunu söyleyenlerin lehine değil aleyhine delil olurdu.

Nebi aleyhisselam’ın kabrine gidip “Allah’a dua et de bize yağmur versin.” diye bir talepte bulunmak yerine, Ai­şe radıyallahu anha’ya şikayette bulunup bir hal çaresi ara­maları, 270 nolu dipnottaki, sahabe tatbikatının kabirden dua istemek yönünde olduğu iddiasını çürütmektedir.

Aişe radıyallahu anha’nın onlara gidip kabirden dua isteyin diye bir yönlendirmede bulunmaması, iddia edi­len sahabe tatbikatından Aişe radıyallahu anha’nın da ha­berdar olmadığını göstermektedir.

Üçüncüsü: Hoşafçı, s. 214 ve devamında diyor ki: “Hz. Aişe bizlere uygulayarak göstermiştir ki peygambe­rimiz… kabrini ziyaret edip ondan şefaat isteyene şefaat etmektedir. Bu rivayetten bu hususun anlaşılması bizim için yeterlidir.”

Allah’tan korkunuz ne kadar da az!!

Okuyucuyu kandırmak için müminlerin annesine bile iftira etmeye ne kadar da cüretlisiniz!!
Aişe radıyallahu anha’nın, kabre gidip şefaat isteme­yi, hem göstermiş hem de uygulamışolduğunu, eserin neresinden çıkardınız?!

Okuyucudan rica ediyoruz, Hoşafçı’nın siyakıyla aktardığımız eseri, dönüp birkaç defa dikkatlice okusun.
Aişe radıyallahu anha’nın Hoşafçı’nın aktardığı şekliyle “Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in kabrine gidin ve gökyüzüyle arasında bir engel kalmayacak şekil­de çatısına bir pencere açın.” sözünü, “Peygamber’in kabrinden şefaat istemeye” yönlendirmesi ve bir de bu­nu uygulaması olarak anlayıp aktarmak, nasıl bir engin zekanın neticesidir?!

Eğer Aişe radıyallahu anha’nın yönlendirmesi kabir­den dua ve şefaat istemek ise, Nebialeyhisselam’ın dua ve şefaatinin kabul edilmesine mani olacak engel de kendi­si ile gökyüzü arasındaki kurumuş hurma yapraklarından yapılma bir tavan mıdır?

s. 215’de diyor ki: “Milleti küfür ve sapıklıkla itham etme meraklılarının yaygaralarına bakacak olursak Hz. Aişe’nin bu hareketini şirk olarak kabul etmek gereke­cektir.
Eğer Hoşafçı, “Hz. Aişe’nin bu hareketi” derken onun “kabrin tavanında bir delik açın” sözünü kasdedi­yorsa, bunu şirk olarak kabul etmek neden gereksin?

Hoşafçı, kabrin tavanına delik açmak şirktir diyen bir insan topluluğu biliyorsa bize de söylesin, öğrenelim.
Yok, eğer “Hz. Aişe’nin bu hareketi” derken kabre gidip Nebi aleyhisselam’dan şefaat istemeyi kasdediyorsa, ki deminki sözü açıkça bunu ifade ediyor, vallahi sonra vallahi, Aişeradıyallahu anha’nın ne böyle bir hareketi ne de böyle bir yönlendirmesi vardır.

Eserin sahih olduğu farzedildiği takdirde, Aişe radı­yallahu anha’nın tavsiye ettiği şey, rahmeti celbeder ümi­diyle kabrin tavanına delik açılmasıdır.

Hoşafçı, attığı iftiraya iki satır sonra kendisi ina­narak, kendi iddiasına vereceğimiz hükmü, bundan be­ri olan Aişe radıyallahu anha’ya verdiğimizi, okuyucuya tel­kin etme gayretindedir.

s. 216’da Ömer radıyallahu anh’ın, Muaz b Cebel ra­dıyallahu anh’ı, kabrin başında ağlarken bulduğunu, sebe­bini sorunca da Muaz radıyallahu anh’ın “azıcık bir riya bi­le şirktir” hadisini hatırlayıp ona ağladığını söylediği ese­ri naklediyor.

Eserin sıhhatinden başka bir talik düşmediği için bunu neden aktardığını ve neye delil getirdiğini anlaya­madık.
Biraz teemmül ettikten sonra bu eserden elde edi­lecek en büyük fayda ve dersin şu olduğunu gördük.

Allah, Muaz radıyallahu anh’a rahmet etsin!
Bu ümmetin selefi şirkten ne kadar da çok korku­yordu.

En küçük riyanın bile sahibini -İslam milletinden çı­karmadığı halde- şirk olarak adlandırılması, onları ne ka­dar tedirgin ediyordu.

Bu korku ve tedirginlik onları nasıl da ağlatıyordu.

Onların ardından öyle bir nesil geldi ki, kendilerini emniyette hissedip şirkten korkmaz oldular.

Bu emniyet ve güven duyguları, şirki ve tevhidi öğren­meyi bırakmalarına sebep oldu.

Sonra ne olduğunu bilmedikleri şirkin en büyüğünü, Allah’a yakınlaşma niyetiyle hiç tedirgin olmadan gece gündüz irtikab etmeye başladılar. Bununla da kalmayıp insanları ona davet etmeye, bununla da yetinmeyip on­dan sakındıranlarla muharebe etmeye başladılar.

“Ey Rabbim, beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan uzak et. Rabbim, o putlar birçok insanı saptırdılar.”(5)

 Dipnotlar 
(1) İbn-i Adiyy, Kamil fi Duafai’r-Rical, 5/1799
(2) Zehebi,
 Mizan, 2/131 no: 3040
(3) İbn-i Hacer, Takrib, 889 no: 6266
(4) Burhanuddin Halebi, Muhtelitin, 391
(5) İbrahim, 35-36

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİNDİ VE YATSI NAMAZININ SÜNNETİ HAKKINDA

ALİMİN - ALİ'NİN YÜZÜNE BAKMAK İBADETTİR RİVAYETLERİ HAKKINDA

İşlerinizi Şaşırdığınızda Kabir Ehlinden Yardım İsteyin Rivayeti