"ALLAH YOLUNDA ÖLDÜRÜLENLERİ ÖLÜLER SANMA" Zat ile Tevessül Şüphesine Cevab
Bazı cahiller kalkıp “Sen böyle diyorsun fakat Allah Teâlâ Kur’an’da: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar Rableri katında diridirler, rızıklanırlar. Allah’ın lütfünden kendilerine verdiği ile hepsi de sevinç içindedirler ve arkalarından henüz kendilerine katılmamış olanlara: ‘Onlar için hiçbir korku yoktur. Onlar üzülecek de değillerdir.’ diye müjdelemek isterler.”(95) Buyurmaktadır. O halde onlar diridirler ve onlardan istemekte dirilerden istemektir” diyerek ölülerden istemenin caiz olduğunu söylerse bilin ki, bu birçok açıdan tutarsızdır.
1. Allah Teâlâ ayeti kerimede “Allah yolunda öldürülenler” sözüyle onların öldüklerini ispat etmiştir. Bu onların bizim hayatımız gibi bir hayat içerisinde olmadıklarının delilidir. Onlar bizim keyfiyetini bilmediğimiz berzah âlemindedirler.
Onların diriliklerinden kasıt ise, berzah âleminde içerisinde bulundukları durumdur. Nitekim bu ayetin tefsirin de: Cabir bin Abdullah şöyle demiştir:
Babam Uhud günü öldürüldüğün de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:
“Ey Cabir! Allah’ın baban hakkında söylediğini sana bildireyim mi?”dedi. Ben:
“Evet” dedim. O:
“Allah, baban hariç bir engel olmaksızın hiç kimseyle konuşmadı. Babanla yüz yüze konuştu ve dedi ki: ‘Ey Abdullah! Benden iste vereyim. O (dedi ki): ‘Beni (dünyaya) geri çevir senin için ikinci kez öldürüleyim.’ (Allah Azze ve Celle) dedi ki: Benden ‘Onlar (ölenler) onlara (dünyada yaşayanlara ve dünyaya) geri dönemezler’’(96)sözü geçmiştir (hak olmuştur). Dedi ki: ‘Ya Rabbi! Beni(m durumumu) arkamdakilere (dünyada hayatta olanlara) haber ver.’ Allah ‘Ali İmran 169’ ayetini indirdi.(97)
İmam Buhari diyor ki: “Bu zat (yani Cabir’in babası) Abdullah b. Amr b. Haram olup, Uhud’da şehit edilmiştir.”(98)Abdullah İbn Mesud’a Allah’ın “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar Rableri katında diridirler, rızıklanırlar.”(99) ayetinden soruldu. O şöyle dedi: “Aynı şeyi bizde Rasulullah’a sallallahu aleyhi ve sellem’e sormuştuk. O da şöyle demişti: “Müminlerin ruhları cennette dilediği gibi dolaşan sonra da şu kandillere varan yeşil renkli kuşun karnındadırlar. Allah bunu bildiği için bu ruhlara: Arzuladığınız başka bir şey var mı? diye sorar. Ruhlar derler ki: Cennette dilediğimiz gibi dolaştıktan sonra daha neyi arzulayalım? Bu sual üç defa tekrarlanıp onlar sualden kurtulamayacaklarını anlayınca: Ey Rabbimiz! Ruhlarımızı bedenlerimize göndersen de senin uğrunda bir daha savaşıp öldürülsek derler. Allah cennetle ilgili bir istekleri olmadıklarını anlayınca onları bırakır.’’(100)
Düşünün ki! Uhud savaşında şehit olmuş, Allah Teâlâ’nın perdesiz görüştüğü birisi dünyaya geri dönemiyor, O halde ölmüş insanların dünyaya gelip tasarruf ettiklerini söyleyen kimselere ne demeli. Hele bir de kabirdeki ölülere dua edilebileceğini, onlardan yardım istenileceğini söylüyorsa.
Yine bu konuya başka bir delil ise “Gir cennete denildi. Keşke dedi: Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını kavmim bilseydi.”(101) Ayetidir. Bu ayetin tefsirinde de: İbni Mesud: “(Kavmine davette bulunan Habib’un-Neccar’ın kavmi) Onu ayaklarıyla çiğnediler (linç edildi). Sonunda organları dışarı çıktı ve (ölünce) Allah Onun için: Gir cennete dedi. Oraya girdi ve orada rızıklanmaktadır. Allah, Ondan dünya hastalığını, üzüntüsünü ve yorgunluğunu giderdi.
Mücahit dedi ki: “Habib’un-Neccar’a cennete gir denildi. O öldürüldü. Ne zaman ki (yaptığı amellerin) karşılığını gördü, Şöyle dedi: Keşke kavmim bilseydi!”(102)
2. Allah Teâlâ onların diriliklerinin, Allah indinde rızıklandırılmaları olduğunu bildirmektedir. Yoksa onların kabirlerinde bizim hayatımız gibi bir hayata sahip olduklarını bildirilmiyor.
İbni Abbas Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Uhud günü şehit olan kardeşlerimizin ruhlarını Yüce Allah cennet akarsularının etrafında dolaşarak cennet meyveleri yiyen ve Arş’ın gölgesinin altında kandillere uğrayan yeşil kuşların karınlarına yerleştirmiştir.
Cennetin güzel yiyecek, içeceklerini (görür) ve sözlerini duyarlar ve: “Keşke kardeşlerimiz Allah’ın bize verdiği mükâfatları bilselerdi de cihat’tan vazgeçip harpten kaçmasalardı.” derler. Allah’u Teâlâ da cennetteki bu Uhud şehitlerinin (dünyadakilerin onların hallerini bilmeleri ile ilgili) isteklerini yerine getireceğini vaat ederek ‘Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar Allah katında diridirler, rızıklanırlar.’ buyurur.(103)
3. Onların bu konumda olmaları onlara ibadet etmeyi ve tapınmayı gerektirmez. Allah Teâlâ kendisinden başkasına ibadeti yasaklamış ve bunu yapanları asla bağışlamayacağını ve onların ebediyen cehennemde kalacaklarını bildirmiştir.
4. Şehitlerin konumları ve faziletleri Kur’an da ve sünnette böylece bildirilmiş olmasına rağmen, Sahabelerden hiçbirisi ne Peygamber’in hayatında ne de ölümünden sonra şehitlerden -mesela Hamza radiyallahu anh’ın kabrine gidip ondan- bir şeyler istememişlerdir. Eğer bu hayırlı bir şey olsaydı onlar bu hayrı bizden önce yaparlardır.
O halde bu ayet, sabah akşam şehitlerden yardım isteyip, onların dünyaya gelerek tasarrufta bulunduklarını iddia edenlerin aleyhine delildir. Şunu bilmek gerekir ki, onlar kendilerine yalvaranları işitmiyorlar. Bir an işittiklerini farz etsek bile cevap veremezler. Kıyamet gününde de kendilerinden ölümlerinden sonra yardım istemeleri sebebiyle ortaya koydukları şirki reddedecekler.
-----------------
Kaynak :
(94) Al-i İmran Suresi, 169
(95) Al-i İmran Suresi, 169-171
(96) Yasin Suresi, 31
(97) Ebi Asım, 602 – Tirmizi – İbni Mace – El Elbani, hadisin
Hasen oluğunu söylemiştir.
(98) Buhari, Kulların fiillerinin yaratılması
(99) Ali İmran Suresi, 169
(100) Müslim – Tirmizi – İbni Mace
(101) Yasin Suresi, 26-27
(102) İbn Kesir Tefsiri
(103) Ebu Davud – Hâkim – El Elbani, Sahihu’l-Cami
Türbeden
(Ölüden) Yardım istiyor ve Yardım Geliyor Bu Nasıl Oluyor?
Bilinmelidir ki Allah teâlâ buna benzer şeylerle imtihan edebilir.
İnsan bir kabre bağlanabilir ve orada yatan kişiye dua eder veya bereketlenmek için kabrin toprağından bir parça alır. Maksadı da hâsıl olabilir. Fakat bu, Allah’tan bu adam için bir fitne ve imtihandır.
Çünkü biz biliriz ki bu kabir duaya icâbet edemez ve bu toprak herhangi bir zararın giderilmesi veya faydanın celp edilmesi için sebep olamaz.
Biz bunu Allah’ın şu âyetlerinden dolayı biliriz: “Allah’ın yanısıra kıyâmet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere yalvarıp yakarandan daha sapık kim olabilir? (Oysa) onlar, bunların tapmalarından habersizdirler.İnsanlar Allah’ın huzurunda toplandıkları gün tapılanlar kendilerine tapanlara düşman kesilirler ve onların kendilerine tapmalarını reddederler.” (Ahkâf: 5, 6).
“Allah’ı bırakıp da taptıkları (putlar), hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar bizzat kendileri yaratılmışlardır. Onlar diriler değil, ölülerdir. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.” (Nahl: 20, 21).
Allah’tan başka dua edilenlerin hiçbirinin duaya icâbet etmeyeceğine ve dua edene asla bir yardımlarının olamayacağına delâlet eden bu manada daha pek çok âyet vardır. Fakat bazen Allah’tan başkasına dua ederken istenilen şey fitne ve imtihan için meydana gelebilir ve biz bunun Allah’tan başkasına yapılan dua ile değil, Allah’tan başkasına dua ederken meydana geldiğini söyleriz.
Bir şeyin bir şeyle meydana gelmesiyle bir şeyin bir şeyi yaparken meydana gelmesi arasında fark var dır.
Çünkü biz Allah’ın zikrettiği pek çok âyet sebebiyle kesin olarak bilir ve inanırız ki Allah’tan başkasına yapılan dua, bir yararın getirilmesi veya bir zararın def edilmesi için asla bir sebep olamaz. Fakat bir fitne ve imtihan olarak bu dua esnasında bir şey meydana gelebilir. Allah teâlâ kendisine kul olanla heva ve heveslerine kul olanın bilinmesi için masiyet sebepleriyle de imtihan edebilir.
Yahudilerden cumartesi günü yasağını delenlerin durumunu görmez misin? Allah teâlâ onlara cumartesi günleri balık avlamalarını haram kılmıştı. Sonra onları bu yasağa uyup uymadıklarına dair bir denemeye tabi tuttu. Balıklar cumartesi günleri bol miktarda geliyor, diğer günler gizleniyorlardı. Böylece uzun bir süre geçti.
Dediler ki: Kendimizi bu balıklardan nasıl mahrum ederiz. Sonra düşündüler, taşındılar ve bir plan yaparak şöyle dediler: Cuma gününden ağlarımızı atalım, Pazar günü de ağlara takılan balıkları tutalım. Allah’ın haramlarına karşı bu hileli fiile teşebbüs ettiler. Allah da onları ceza olarak aşağılık maymunlar haline dönüştürdü. Allah teâlâ bu konuda şöyle buyurdu: “Onlara, deniz kıyısında bulunan şehir halkının durumunu sor. Hani onlar cumartesi gününe saygısızlık gösterip haddi aşıyorlardı.
Çünkü cumartesi tatili yaptıkları gün, balıklar meydana çıkarak akın akın onlara gelirdi, cumartesi tatili yapmadıkları gün de gelmezlerdi. İşte böylece biz, yoldan çıkmalarından dolayı onları imtihan ediyorduk.” (A’râf: 163).
“İçinizden cumartesi günü azgınlık edip de, bu yüzden kendilerine: Aşağılık maymunlar olun! dediklerimizi elbette bilmektesiniz. Biz bunu (maymunlaşmış insanları), hâdiseyi bizzat görenlere ve sonradan gelenlere bir ibret dersi, muttakiler için de bir öğüt vesîlesi kıldık.” (Bakara: 65, 66).
Bak, Allah teâlâ onların avlanmalarının yasak olduğu günde bu balıkları tutmalarını onlara nasıl da kolaylaştırdı?
Fakat onlar sabretmediler ve Allah’ın haramlarına karşı hile yoluna başvurdular. Allah korusun.
Sonra Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’in ashâbı için hâsıl olan şu duruma bak: Allah teâlâ onları ihramlı iken ihramlılara yasak olan avlarla imtihana tabi tuttu. Bu avlar elleriyle erişebilecekleri yerlerde idi, fakat onlar bu avlardan hiçbirisine cesaret edip de almadılar.
Allah teâlâ bu konuda şöyle buyurdu: “Ey îmân edenler! Allah sizi ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avlanma ile (onu yasak ederek) dener ki gizlide (kim senin görmediği yerde, gerçekten) kendisinden kimin korktuğu ortaya çıksın. Kim bundan sonra sınırı aşarsa onun için acı bir azâb vardır.” (Mâide: 94).
Sıradan bir avı elleriyle yakalayabilecek durumda idiler.
Uçan bir avı da oklarıyla kolayca vurabilirlerdi. Fakat onlar Allah’tan korktular ve o avlardan hiçbirini yakalamaya yeltenmediler. Demek ki haram bir fiilin sebepleri kişi için hazır olduğu zaman onun Allah’tan korkması ve bu haram fiile teşebbüs etmemesi gerekir.
Bilmelidir ki bu fiilin sebeplerinin kolaylaştırılmış olması onun için bir imtihan ve denemedir. Kendisini tutmalı ve sabretmelidir.
Akıbet muttakilerindir.
Bilinmelidir ki Allah teâlâ buna benzer şeylerle imtihan edebilir.
İnsan bir kabre bağlanabilir ve orada yatan kişiye dua eder veya bereketlenmek için kabrin toprağından bir parça alır. Maksadı da hâsıl olabilir. Fakat bu, Allah’tan bu adam için bir fitne ve imtihandır.
Çünkü biz biliriz ki bu kabir duaya icâbet edemez ve bu toprak herhangi bir zararın giderilmesi veya faydanın celp edilmesi için sebep olamaz.
Biz bunu Allah’ın şu âyetlerinden dolayı biliriz: “Allah’ın yanısıra kıyâmet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere yalvarıp yakarandan daha sapık kim olabilir? (Oysa) onlar, bunların tapmalarından habersizdirler.İnsanlar Allah’ın huzurunda toplandıkları gün tapılanlar kendilerine tapanlara düşman kesilirler ve onların kendilerine tapmalarını reddederler.” (Ahkâf: 5, 6).
“Allah’ı bırakıp da taptıkları (putlar), hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar bizzat kendileri yaratılmışlardır. Onlar diriler değil, ölülerdir. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.” (Nahl: 20, 21).
Allah’tan başka dua edilenlerin hiçbirinin duaya icâbet etmeyeceğine ve dua edene asla bir yardımlarının olamayacağına delâlet eden bu manada daha pek çok âyet vardır. Fakat bazen Allah’tan başkasına dua ederken istenilen şey fitne ve imtihan için meydana gelebilir ve biz bunun Allah’tan başkasına yapılan dua ile değil, Allah’tan başkasına dua ederken meydana geldiğini söyleriz.
Bir şeyin bir şeyle meydana gelmesiyle bir şeyin bir şeyi yaparken meydana gelmesi arasında fark var dır.
Çünkü biz Allah’ın zikrettiği pek çok âyet sebebiyle kesin olarak bilir ve inanırız ki Allah’tan başkasına yapılan dua, bir yararın getirilmesi veya bir zararın def edilmesi için asla bir sebep olamaz. Fakat bir fitne ve imtihan olarak bu dua esnasında bir şey meydana gelebilir. Allah teâlâ kendisine kul olanla heva ve heveslerine kul olanın bilinmesi için masiyet sebepleriyle de imtihan edebilir.
Yahudilerden cumartesi günü yasağını delenlerin durumunu görmez misin? Allah teâlâ onlara cumartesi günleri balık avlamalarını haram kılmıştı. Sonra onları bu yasağa uyup uymadıklarına dair bir denemeye tabi tuttu. Balıklar cumartesi günleri bol miktarda geliyor, diğer günler gizleniyorlardı. Böylece uzun bir süre geçti.
Dediler ki: Kendimizi bu balıklardan nasıl mahrum ederiz. Sonra düşündüler, taşındılar ve bir plan yaparak şöyle dediler: Cuma gününden ağlarımızı atalım, Pazar günü de ağlara takılan balıkları tutalım. Allah’ın haramlarına karşı bu hileli fiile teşebbüs ettiler. Allah da onları ceza olarak aşağılık maymunlar haline dönüştürdü. Allah teâlâ bu konuda şöyle buyurdu: “Onlara, deniz kıyısında bulunan şehir halkının durumunu sor. Hani onlar cumartesi gününe saygısızlık gösterip haddi aşıyorlardı.
Çünkü cumartesi tatili yaptıkları gün, balıklar meydana çıkarak akın akın onlara gelirdi, cumartesi tatili yapmadıkları gün de gelmezlerdi. İşte böylece biz, yoldan çıkmalarından dolayı onları imtihan ediyorduk.” (A’râf: 163).
“İçinizden cumartesi günü azgınlık edip de, bu yüzden kendilerine: Aşağılık maymunlar olun! dediklerimizi elbette bilmektesiniz. Biz bunu (maymunlaşmış insanları), hâdiseyi bizzat görenlere ve sonradan gelenlere bir ibret dersi, muttakiler için de bir öğüt vesîlesi kıldık.” (Bakara: 65, 66).
Bak, Allah teâlâ onların avlanmalarının yasak olduğu günde bu balıkları tutmalarını onlara nasıl da kolaylaştırdı?
Fakat onlar sabretmediler ve Allah’ın haramlarına karşı hile yoluna başvurdular. Allah korusun.
Sonra Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’in ashâbı için hâsıl olan şu duruma bak: Allah teâlâ onları ihramlı iken ihramlılara yasak olan avlarla imtihana tabi tuttu. Bu avlar elleriyle erişebilecekleri yerlerde idi, fakat onlar bu avlardan hiçbirisine cesaret edip de almadılar.
Allah teâlâ bu konuda şöyle buyurdu: “Ey îmân edenler! Allah sizi ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avlanma ile (onu yasak ederek) dener ki gizlide (kim senin görmediği yerde, gerçekten) kendisinden kimin korktuğu ortaya çıksın. Kim bundan sonra sınırı aşarsa onun için acı bir azâb vardır.” (Mâide: 94).
Sıradan bir avı elleriyle yakalayabilecek durumda idiler.
Uçan bir avı da oklarıyla kolayca vurabilirlerdi. Fakat onlar Allah’tan korktular ve o avlardan hiçbirini yakalamaya yeltenmediler. Demek ki haram bir fiilin sebepleri kişi için hazır olduğu zaman onun Allah’tan korkması ve bu haram fiile teşebbüs etmemesi gerekir.
Bilmelidir ki bu fiilin sebeplerinin kolaylaştırılmış olması onun için bir imtihan ve denemedir. Kendisini tutmalı ve sabretmelidir.
Akıbet muttakilerindir.

Yorumlar
Yorum Gönder