Ey Allah’ın kulları, hapsedin Rivayetiyle Zat ile Tevessüle Delil Şüphesine Cevap


Ali Hoşafçı'nın, Çölde hayvanı kaçanın, “Ey Allah’ın kulları, hapsedin” rivayetiyle delil getirmesi
  1. 285’de diyor ki: “Abdullah b. Mes’ud’dan rivayet edilen (hadiste şöyle denmektedir) “Sizden birinizin hay­vanı çölde ipinden boşanıp kaybolursa ‘Ey Allah’ın kulları hapsedin, Ey Allah’ın kulları hapsedin’ diye iki defa ses­lensin. Zira Allah’ın yeryüzünde onu hapsedecek olan hazır kulu vardır.”
“Tevessül ve istiğaseyi kabul etmeyenlerin zayıf de­diği bu hadisi, itibar ettikleri âlimlerinden İbni Teymiy­ye, bu hadisteki gibi dua edilmesini sünnete uygun gör­müş ki, elKelimu’tTayyib “sünnete uygun dua” adlı ese­rine almıştır. İtiraz da etmemiştir. Burada hem zayıf ha­disle amel var hem de Allah’tan değil de bir başkasından yardım isteme var. İbni Teymiyye insanlardan yardım is­temeyi (istiğase) kabul etmezken, bu hadisteki gibi ‘Ey Allah’ın kulları’ diye seslenerek yardım istemeyi sünnete uygun görmüştür.” (Hoşafçı’nın sözü bitti)
Birinci olarak eser zayıftır.
Ravilerinden Maruf b. Hassan hakkında Ebu Hatim “mechul” derken, İbn-i Adiyy, “münkeru’l-hadis” ifadesi­ni kullanmaktadır.(13)
Heysemi ise “senedinde Maruf b. Hassan vardır ki o zayıftır” demektedir.(14)
Hadisteki diğer bir illeti, İbn-i Hacer “Senedinde İbn-i Mesud ile İbn-i Bureyde arasında inkıta/kopuk­luk vardır.” sözleriyle ifade etmektedir.(15)
Hadisin üçüncü illeti, Said b. Ebi Arube’nin “an’ane” yapmasıdır. Zira o “çokça tedlis yapan”(16) bir müdellistir.
Özetle, ravilerinden birisi zayıf olan, senedinde ko­pukluk bulunan ve diğer müdellis bir ravinin “anane” yap­tığı bu rivayet zayıftır.(17)
“Hadis ilimleriyle alakalı bilgisi ve bu fende müşare­kesi olanlar arasında, hadisin sahih veya hasen olduğu­nu söyleyen de yoktur. Ya zayıf demekte ya da zayıf di­yenlerin sözlerini nakletmektedirler.”(18)
İbn-i Teymiyye’nin adı geçen kitabında zikredip iti­raz etmediği tek zayıf hadis de bu değildir. Elbani, kitabın tahkikinde, bununla beraber onlarca zayıf hadis olduğu­nu tesbit etmiş, dahası birkaç tane mevzu hadis bulundu­ğunu da ifade etmiştir.
İbn-i Teymiyye’nin bunları bir açıklama ve itiraz ge­tirmeden serdetmiş olmasını, mukaddimede uzunca, maddeler halinde açıklamıştır.(19)
Kitabın adını, Sünnete Uygun Dua diye aktarmak, zannediyoruz mütercimin tasarruflarını müellife mal etme örneklerinden biridir.
Hadiste “Allah’tan değil de bir başkasından yar­dım isteme” olduğu doğru ise de İbn-i Teymiyye’nin “in­sanlardan yardım istemeyi kabul etmemesi” iddiası, Hoşafçı’nın konuyu ne kadar doğru anladığını veya ne kadar doğru aktardığını gözler önüne sermesi açısından pek manidardır.
Zira İbn-i Teymiyye’nin ve diğer bütün selefilerin, gücünün yettiği hususlarda, yaşayan ve hazır olan kim­selerden yardım/imdat isteme konusunda bir itirazları yoktur.
Hadisi okuyan herkes Allah’ın dışında kendilerin­den yardım istenilen meleklerden veya cinlerden olan varlıkların, yaşayan varlıklar olduklarını, “hazır” sözcü­ğünden gaib olmayıp hazır ve nazır olarak orada mevcud bulunduklarını, “sizin için onu hapsedecek olan” ifade­sinden ise yardım istenilen konuda (yani kaçan hayvanı yakalamada) güç, kuvvet ve yetkilerinin olduğunu kolay­ca anlayabilir.
Yani “yaşayan”, orada “hazır” bulunan göremedi­ğimiz varlıklardan, tahsis edildikleri bir vazifeyle alakalı böyle bir yardım talebinde bulunmakla, hayvanı kaçan bir kimsenin çevresindeki arkadaşlarından veya diğer kafi­lelerdeki bazı insanlardan yardım ve imdat talebinde bu­lunması arasında bir fark yoktur.
İkinci suret şirk olmadığı, caiz ve meşru olduğu gi­bi, birinci suret de şirk değildir. Hadisin sahih olması ha­linde de meşru olur.
Dolayısıyla “Ey Allah’ın kulları” diye hay, hazır ve kadir olan meleklere veya insanlara seslenip yar­dıma çağırmanın; ölüye, gaib ve uzakta olan kimseye Allah’tan başkasının gücünün yetmeyeceği konularda seslenme ve medet istemekle bir alakası yoktur.
Mesele gayet basittir.
  1. 286’da diyor ki: “Utbe b. Gazavan’dan rivayet edilen bir hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizin biriniz bir şey kaybederse yahut ya­nında arkadaşı bulunmadığı bir yerde yardım dilerse, ‘Ey Allah’ın kulları bana yardım edin, Ey Allah’ın kulları ba­na imdat edin’ desin. Çünkü Allah’ın bizim görmediğimiz kulları vardır.
Heysemi diyor ki: “Hadisi Taberani rivayet etmiş­tir. Bazılarındaki zayıflık ile beraber, ravileri tevsik edil­miştir. Ancak ne var ki Yezid (veya Zeyd) b. Ali, Utbe’ye yetişmemiştir.(20)
Yani İbn-i Hacer’in de ifade ettiği gibi “senedi mun­katı/kopuktur.”(21)
Hoşafçı “Hanefi usulcülere göre zarar vermez.” di­ye iddia etse de senetteki kopukluk hadisçilerin sözbirliği ile zayıflık sebebidir.
Munkatı olan rivayeti kabul etmenin anlamı, arada kim ve ne olduğunu bilmediğimiz bir kimsenin aktardığı haber üzerine din bina etmektir.
Heysemi’nin sözünü ettiği zayıflık olan bazı raviler de Abdurrahman b. Şerik ile babası Şerik b. Abdullah’tır.
Abdurrahman hakkında Ebu Hatim, “vahiyu’l-hadis” derken(22) İbn-i Hacer, “saduktur, hata eder” demektedir.(23)
Babası Şerik hakkında ise “Saduktur, çok hata eder. Kûfe kadılığına geldikten sonra hafızası değişmiş­tir.” demektedir.(24)
Özetle senedindeki kopukluk ve iki ravisindeki zayıf­lık sebebiyle bu isnad da zayıftır.
  1. 287’de diyor ki: “İbn-i Abbas’tan rivayet edilen bir hadisi şerifte, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöy­le buyurmuştur: ‘Şüphesiz ki Allah’ın hafaza meleklerinin dışında yeryüzünde melekleri vardır ki ağaç yaprakların­dan düşenleri yazarlar. Sizden birinize çöl arazisinde bir aksaklık isabet ederse, Ey Allah’ın kulları, bana yardım edin diye seslensin.’
Diğerleri arasında en sağlamı olan bu rivayette de zayıflık vardır.
Hadisi rivayet eden Bezzar, “Nebi aleyhisselam’dan, bu lafızlarla bu isnaddan başkasıyla rivayet edildiğini bil­miyoruz.” demektedir.(25)
Ravilerinden Usame b. Zeyd’i ta’dil edenler olduğu gibi cerhedenler de olmuştur.(26) Bu, Usame’nin teferrüd ettiği/tek başına kaldığı rivayetlerde bir şaibe olduğu an­lamına gelmektedir. Bu hadiste, onun teferrüd ettiği riva­yetlerdendir.
Ayrıca hadisi Usame’den merfu olarak aktaran Ha­tim b. İsmail’den daha sağlam bir ravi olan Ca’fer b. Avn, ona muhalefet ederek aynı Usame kanalıyla İbn-i Abbas radıyallahu anhuma’dan mevkuf olarak, yani onun sözü ola­rak aktarmaktadır.(27)
Yani doğrusu rivayetin Nebi aleyhisselam’ın sözü ola­rak merfu oluşu değil, İbn-i Abbas radıyallahu anhuma’nın sözü olarak mevkuf oluşudur.
Her halükarda hadis, Hoşafçı’nın sadedinde oldu­ğu ölülerden medet dilenmeye delil olmaz. Hadiste “Ey Allah’ın kulları” diye nida edilip yardım istenen varlıkla­rın, yaşayan ve hazır olan melekler olduğu, kendilerine yapılan hitabı işittikleri Allah’ın izniyle de icabet ettikleri gayet açıktır.
Bu ve benzeri rivayetlerden yola çıkarak ölmüş olan veya uzakta bulunan kimselere nida ederek, yar­dım/medet dileneceğini söylemeye yeltenenler, Allah’ın Rasûlüne alenen iftira etmektedirler.
Zira bu ikisi arasında yakından veya uzaktan bir alaka yoktur.
Bununla beraber, İbn-i Hacer’e itimaden rivayeti hasen olarak gören(28) veya zayıflığı ile beraber bununla amel etmede tesahül etmek isteyenler de varsa, hadisin delaleti ile sınırlı kalmalı, kıyasa yeltenerek bunu her şe­ye ve herkese genellememelidirler.
Çünkü bunlar, kıyasın caiz olmadığı konulardır.
Herevi’nin aktardığına göre, Abdullah b. Mübarek, seferlerinin birinde kaybolunca, içinde bu rivayetin yazılı olduğu cüzleri isteyip senetlerine bakmaya başlamıştır.
Herevi der ki: “İsnadını görmediği bir dua ile dua et­meyi caiz görmemiştir.”(29)
İşte selefin ve onlara uyanların yolu, bu şekilde is­nadları araştırmaktır.
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine gıy­reti olmayan haleften bazılarının ve onlara uyanların yolu da hevalarını teyid ettiğini düşündükleri her bir şeyi, za­yıf, münker, mevzu ve yalan olduğuna bakmaksızın de­lil olarak pervasızca ileri sürmektir.
Selef ve onlara uyanlar önce delili görür, sübutunu öğrenir, sonra inanç ve eylem olarak delilin gereğini ye­rine getirirler.
Haleften heva ehli olanlar ve onlara uyanlar da ön­ce inanıp uygulamaya koydukları şeylere delil aramaya çalışırlar.
Çoğu sefer de Hoşafçı’nın düştüğü bu durumlara düşmekten kurtulamazlar.
{“Selefilerle Tasavvufçuların Görüşleri” Kitabının Münakaşası’ndan alıntıdır.}
(13) Zehebi, Mizan, 4/354 no: 8161; İbn-i Hacer, Lisan, 8/107 no: 7829
(14) Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, 10/132
(15) İbn-i Allan, Futuhatu’r-Rabbaniye, 5/150
(16) İbn-i Hacer, Takrib, 384 no: 2378
(17) Bkz: Salih Al’uş Şeyh, Hazihi Mefahimuna, 52-53
(18) Salih Al’uş Şeyh, Hazihi Mefahimuna, 53
(19) Elbani, el-Kelimu’t-Tayyib, Tahkik, 49-57
(20) Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, 10/132
(21) İbn-i Allan, Futuhatu’r-Rabbaniyye, 5/150
(22) İbn-i Hacer, Tehzib, 2/515-516
(23) İbn-i Hacer, Takrib, 582 no: 3918
(24) A.g.e., 436 no: 2802
(25) Heysemi, Keşfu’l-Estar, 4/34
(26) İbn-i Hacer, Tehzib, 1/108
(27) Beyhaki, Şuabu’l-İman, 4/34
(28) İbn-i Allan, Futuhatu’r-Rabbaniyye, 5/151
(29) Elbani’den naklen, bk. Silsiletu’l-Ehadisu’d-Daife, 2/109

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİNDİ VE YATSI NAMAZININ SÜNNETİ HAKKINDA

ALİMİN - ALİ'NİN YÜZÜNE BAKMAK İBADETTİR RİVAYETLERİ HAKKINDA

İşlerinizi Şaşırdığınızda Kabir Ehlinden Yardım İsteyin Rivayeti