Valinin Huzuruna Hemen Çıkabilirmisin? Şüphesine Cevap
Hükümdar ile tebaları arasındaki vasıtaların varlığı şu üç şekilden birine dayanır. Birinci şekil: Hükümdarın bilmediği halkın bir kısım ihtiyaçların vasıtaların hükümdarlara haber vermesi şeklinde olur. Her kim, melekler, peygamberler ve sair (evliyalar, salihler ve şeyhler gibi)leri haber verinceye kadar Allah kullarının hallerini bilmez derse, o kimse kâfir olur, çünkü bütün noksanlıktan münezzeh olan Allah, en gizli sırları da bilendir. Yerde ve gökte olan hiç bir şey O’na gizli değildir. O her şeyi işitir ve görür. O, ayn ayrı diller ile çeşitli ihtiyaçlarını dile getiren, bunları vermesi için Allah’a yalvarıp yakaran kullarının bütün seslerini işitir ve bilir. Birini dinlemek, O’nu aynı zamanda başkalannı dinlemekten alıkoymaz. İsteklerin çokluğu ve çeşitliliği O’nu yanıltmaz.
İkinci şekil: Hükümdar âciz olduğundan, yardımcı olmaksızın teb’asını idareden ve düşmanlarını defetmeğe muktedir değildir. Bu acz ve zelilliğinden dolayı, hükümdar için mutlaka bir takım yardımcıların olması lazım gelir. Halbuki Allah bundan münezzehdir. O’nun ne bir yardımcıya ne de bir dayanağa ihtiyacı yoktur,velhasıl buda küfürdür.
Binaenaleyh Subhanehu ve Teâlâ buyuruyor ki:
(Ey Resulüm! Müşriklere) deki; (Allah ile kendi aranızda vasıta ve şefaatçi edinerek fayda vereceğini) zannettiklerinize (istediğiniz kadar onlardan medet isteyin) yalvarın, onların ne göklerde, ne de yerde sâhib oldukları zerre kadar bir şey yoktur. Onların (vasıta ve şefaatçıları) bu ikisinde (yerde ve gökte) ortaklıkları olmadığı gibi O’nun (Allah’ın) bunlardan hiç bir destekçisi de yoktur. Sebe sûresi 22
Ve deki; çocuk edinmeyen, mülkünde ortağı olmayan, aczinden ötürü bir veliye de ihtiyacı olmayan Allah’a hamd ederim ve onun için gereği gibi O’nu ulula. İsrâ sûresi 111 Bütün kâinatın ve kâinattaki külli sebeblerin yaratıcısı, Mâlik’i ve Rabbi O’dur. O, kâinattaki hiç bîr varlığa muhtaç değildir. Fakat bütün mahlukat ancak O’na muhtaçtır. Yardımcı ve dayanaklarına muhtaç olan hükümdarlar böyle değildir. Hakikatte hükümdarın yardımcı ve vasıtaları, mülk ve hükümranlıkta ortaklarıdır. Halbuki Allah’ın mahlûku üzerindeki hükümranlığında hiç bir şeriki ve ortağı yoktur. Allah şeriki olmayan yegâne hakiki
Mabud’tur, mülk yalnız O’nundur. Hamdü sena yalnız O’nadır ve O herşeye kadirdir.
Üçüncü şekil: Hükümdar, hariçten bir başkası tahrik ve teşvik etmedikçe, teb’asına bir yardımda ve ihsanda bulunmayı arzulamaz ve düşünmez. Ve zaman ki, şerrinden sakındığı ve desteğine muhtaç olduğu bir kimse hükümdara nasihat ve ikazda bulunur, yol gösterirse;ancak o zaman halkın ihtiyaçlarına çâre bulmak üzere hükümdarın irâdesi faaliyete geçer.
Ama bu hareket nasihat veren kişinin öğüdünden hükümdarın kalbinde hasıl olan birmerhamet de olabilir veya ona öğüt verenin ikazından meydana gelen bir korku da olabilir.
Belki de sadece ikaz edenin hatırıda olabilir.Allah ise her şeyin sahibi ve Rabbidir. O, kullarına annenin çocuğuna duyduğu şefkatten çok
daha şefkatli ve çok daha merhametlidir. Her şey O’nun dilemesi ile olur, ancak O’nun istediği şey tahakkuk eder, istemediği hiç bir şey de olmaz. Allah kullarının bir kısmının başkalarına faydalı olmasını irade ettiği zaman, falan, filana yardımda bulunur, ona dua eder ve şefkat gösterir ve daha bir çok iyiliklerde bulunur. Bütün bunların yaratıcısı O’dur. O, yardım edenin, dua yapanın ve şefkat gösterenin kalbinde, yardım, dua ve şefkat etme iradesini yaratan Allah’tır. Kâinatta hiç bir kimsenin, Allah’ı iradesinden başka bîr şey yapmaya zorlaması veya Allah’ın (haşa) bilmediği bir şeyi O’na öğretmesi mümkün olamaz. Kâinatta Allah’ın ümit beklediği veya (haşa) korktuğu hiçbir varlık mevcud değildir. Bundan dolayıdır ki Hazret’i Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Sizden hiç biriniz “Allah’ım beni istersen affet, istersen bana rahmet eyle” demesin. Fakat istediğini azmetsin, zira Allah’ı zorlayıcı hiç bir kudret mevcud değildir, buyuruyor. Bu Hadis’i Buhari (7/153) ve Müslim rivayet etmiştir.
Binaen Subhanehu ve Teâlâ böyle buyurmuyor mu? “O’nun (Allah’ın) izni olmadan nezdinde kim şefaat edebilir ki.?” (Bakara sûresi, 255)
“O’nlar (melekler ve peygamberler kaldı ki sapihler) Allah’ın razı olduğundan başkasına şefaat edemezler.” (Enbiya sûresi, 28)
“(Ey Resulüm! Müşriklere) deki; (Allah ile kendi aranızda vasıta ve şefaatçi edinerek fayda vereceğini) zannettiklerinize (istediğiniz kadar) yalvarın yakarın, onların ne göklerde, ne de yerde sahib oldukları zerre kadar bir şey yoktur. Onların (vasıta ve şefaatçılann) bu ikisinde (yerde ve gökte) ortaklıkları olmadığı gibi O’nun (Allah’ın) bunlardan hiç bir destekçisi de yoktur. O’nun (Allah’ın) katında, kendisine izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda vermez” (Sebe sûresi, 22-23)
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, Allah’tan başka kendisine dua edilen ve istimdad istenilen kimselerin ne mülkü vardır ve ne de Allah’ın mülkünde ortaklıkları vardır. De de hiç birisi Allah’ın yardımcısı durumundadır. Şefâatlan Allah’ın izin verdiklerinden başkasına da fayda vermez Hükümdarlar ise böyle değildir. Hükümdarın nezdinde şefaat eden kimsenin bazen müstakil mülkü vardır ve bazen de mülkte hükümdarın ortağıdırlar..Bazen mülkün idaresinde hükümdarın yardımcısı, bazen de hükümdarın istinâd ettiği kuvvet durumundadır.
Bu şefâatçılar, hükümdarın huzurunda, ne hükümdardan ve ne de bir başkasından izin almadan şefaatçilik yaparlar. Hükümdar bu şefâatçılara bazen ihtiyacı olduğu için şefâatlannı kabul eder, bazen korktuğu için bazen de, hükümdara daha evvelce yapmış oldukları bir iyiliğin ve ihsanının karşılığı, mükâfat ve borç olarak kabul eder. Hatta hükümdar karısının ve çocuğunun şefaatini bile kabul eder. Çünkü, hükümdar karısına ve çocuğuna muhtaçtır. O kadar ki, karısı ve çocuğu kendisinden yüz çevirse bundan zarar görür. Hükümdar kölesinin dahi şefaatini kabul eder. Çünkü, eğer kabul etmezse kendisine sadık kalmayacağından ve zararına çalışacağından korkar.
Kulların bir kısmının diğer bir kısım nezdindeki şefâatlannm hemen hemen hepsi bu cinstendir. Kullardan biri diğerinin şefaatini, mutlaka ya bir şeye tamah gösterdiğinde, ya da bir şeyden korktuğundan kabul eder. Halbuki, Allah’u Teâlâ ne bir kimseden menfaat bekler, ne tamah sahibidir, ne kimseye muhtaçtır ve ne de bir kimseden korkar. O mutlak zengin ve mutlak güç sahibidir.
“İyi bilin ki, göklerde ve yerde kim (ne) varsa hepsi Allah’ındır. Allah’tan başka ortaklan (ilahlara) ya’ni meleklere, peygamberlere ve salihlere) dua ederek ibadet edenler; sadece zanna uyanlardır. Onlar ancak tahminde bulunuyorlar.” (Yûnus, 66)
Müşrikler şefaat saydıkları şeyler cinsinden şefaatçılar ediniyorlar. Bu hususta Kur’ân-ı Kerîm şöyle buyuruyor:
“Kendilerine zarar ve fayda veremeyecek Allah’dan gayrına (evliyaları şefâatçılar edinerek medet diliyorlar) ibadet ediyorlar ve sonrada bunlar {Lat Uzza ve Menat) bizim Allah katındaki şefâatçılarımız diyorlar. (Ey Resûlüm! sende) de ki Allah’a göklerde ve yerde bilmediği şeylerimi bildiriyorsunuz? Allah onların ortak koştuklarından yüce ve münezzehdir.” (Yûnus Sûresi, 18)
“O vakit, Allah’ı bırakıb da O’na (Allah’a) yakınlık peyda etmek için edindikleri ilahlar (Lat Uzza ve Menat) kendilerine yardım etmeli değil miydi? Bilakis (ilahları) onlardan uzaklaştılar. Bu, onların yalanı ve uydurup durdukları şeylerdir.” (Ahkaf Sûresi, 28)
Allah’a Azze ve Celle de müşriklerin şöyle dediklerini haber verdi. İyi biliniz kî şirksiz (bir İbâdetin yapıldığı) din Allah’ın (istediği) dinidir. “Allah’dan gayrı kendilerine “EVLİYA” (dost)lar edinenler (e neden bunlara Lat, Uzza ve Menat’ı evliya ve şefaatçılar edinerek ibadet ediyorsunuz diye sorulduğunda) biz onlara ibâdet etmiyoruz sadece bizi daha çok Allah’a yaklaştırsınlar diye onları dost (vasıta)lar ediniyoruz derler.” (Zumer Sûresi, 3)
“(Tek Rabbiniz olan Allah) sizin, melekleri ve peygamberleri (kaldı ki evliya ve salihleri) rabler edinmenizi emretmez. O (Rabbiniz olan Allah) size müslüman olduktan sonra hiç kâfirliği emreder mi?” (Al-i İmran Sûresi, 80)
Yorumlar
Yorum Gönder