ALLAH DİLEDİĞİNE GAYBİ BİLDİRİR ŞÜPHESİNE CEVAP
Günümüzde ortaya konulan bir İtikadi yanlışlığı açıklamak gerekmektedir. Bazı gurup ve cemaatler, önder, lider ve şeyhlerinin yazmış oldukları kitapların kendilerine herhangi bir ihtiyarları(57) olmaksızın Allah tarafından ilham ve vahy edildiğini söyleyerek bu kimselerin ve kitaplarının hatasız yani masum olduğunu iddia etmektedirler. Kendilerine bunun yanlışlığı bildirilince de bazen “Allah arıya bile vahyediyor bizim şeyhimize niçin vahyetmesin” diye itiraz ediyorlar.
Öncelikle vahiy ve ilham kavramları üzerinde biraz duralım:
Vahiy lügat olarak, gizlice bildirmek, işaret etme, emretme, ilham etme, ima etme, fısıldama, elçi gönderme manalarına gelir. Şer’i bir ıstılah olarak ise Allah’ın vasıtasız olarak veya değişik vasıtalarla emirlerini Peygamberlerine bildirmesi anlamındadır. Vahy birçok durumda vahyedilen şey manasında ism-i mef’ul olarak kullanılmaktadır.
“Vahiy” kelimesinin anlamı hakkında Kur’an-ı Kerîm’de geçen şu üç ayete dikkat etmek gerekir: “De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlah’ınızın, sadece bir İlah olduğu vahyolunuyor.”(58) Buradaki vahiy, Allah Teala tarafından Peygamberine indirilen ve şeytanların değiştirmesinden uzak ve korunmuş olan söz yahut telkindir. Bu Peygambere hastır ve ayette de bildirildiği gibi Peygamber ile diğer insanları ayıran şeydir.
“Şeytanlar dostlarına sizinle mücadele etmelerini vahyederler”(59) ayetindeki “vahiy” kelimesi ise teşvik etme, telkin etme, söyleme, anlamlarında kullanılmıştır. Görüldüğü gibi bu vahiy ise şeytanlar tarafından kendi dostlarının kalplerine ilka edilmektedir.
“Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: “Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin. Sonra da her türlü meyveden ye de Rabbinin sana yayılman için belirlediği yolları tut.” Onların karınlarından renkleri çeşit çeşit bir şerbet (bal) çıkar ki onda insanlara şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için bir ayet vardır.” (60) Bu ayette ki vahiy ise ilham anlamındadır. Kuşun uçmayı, balığın yüzmeyi, yeni doğan bebeğin emmeyi öğrenmesi gibi bütün canlıların hayat vesilelerini öğrenmeleri de ilham eseridir. Bütün büyük keşifler bu ilham ile olmaktadır. Bu vahiyle kastedilen ilhamdır ve bu konuda kafirlerle, Müslümanlar hatta hayvanlar müşterektir. Yani hepsi bu tür bir ilhama mazhar olurlar.
Kısaca İlham, akıl yürütme ve düşünmeye dayanmadan herhangi bir istidlal yoluna başvurmadan insanın ruhî melekeleri vasıtasıyla bir konu hakkında kalpte doğan bilgi manasındadır.
Allah Teala’nın: “Nefse ve onu düzenleyene, Sonra da ona iyiliği ve kötülüğü ilham edene yemin olsun ki.” (61) Ayetinde de bildirildiği gibi insana hakta batılda, iyilikte kötülükte ilham edilmektedir. Yine biraz önce geçen ayetlerde de açığa çıktığı üzere Allah ta, şeytan da vahyetmektedir. Peki bu ikisinin arasını ayırt etmede ölçü ne olacaktır? Yani kişinin kalbine gelen ilhamın Allah’tan mı yoksa şeytandan mı olduğuna nasıl karar verilecektir.
Öncelikle şunu bilmek gerekir ki, İslâm akaidinde ilham, ilim elde etme yolları arasında kabul edilmemiştir. İlham ilim elde etme vasıtası değildir ve başkalarına karşı delil olarak kullanılmaz. Çünkü, ilham zannedilen şey vehim ve hayal olabilir. Şeytan’ın vesvesesi de olabilir. Bu sebeple ilhamı vehim ve vesveseden ayırabilmek için onun dine uygunluğunu ayetlerle ve hadislerle kontrol etmek gereklidir.
O halde biraz önce zikrettiğimiz insanların cemaat liderleri ve şeyhlerinin sözleri ve kitapları hakkında söylemiş oldukları “onların ilham eseri ve hatadan masum olduğuna” dair sözleri aslında onların Allah Teala tarafından vahiy aldıkları ve bu vahyin de şeytanların telkinlerinden ve değiştirmelerinden korunmuş olması iddiasından başka bir şey değildir. İlham sözcüğü aslında burada vahiy manasında kullanılmakta ve onlar önderlerinin Allahtan aldıkları vahiy ile bu kitabı yazdığını iddia etmekte, buna da vahiy değil ilham adını vermektedirler. Böyle olunca o kitap Allah katından inen bir vahiy, o kitabı yazan kişide Allahtan vahiy alan bir Peygamber olmaktadır.
Yani bu yeni bir Peygamberlik iddiasıdır. Biz bunu söylediğimizde bu guruplar cemaat liderlerinin elbette ki Peygamber olduğunu iddia etmediklerini söyleyebilirler. Fakat farkında olsunlar veya olmasınlar iddia edilen şey aslında budur. Çünkü biraz öncede açıkladığımız gibi Peygamberi diğer insanlardan ayıran ve üstün kılan şey onun insan üstü bir varlık olması değil Allahtan vahiy almasıdır: “De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlah’ınızın, sadece bir İlah olduğu vahyolunuyor.” (62) Onun aldığı vahiy ise korunmuştur: “O bütün gaybi bilir. Gaybına kimseyi muttali kılmaz; Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar, ta ki O, (peygamberlerin) Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini ortaya çıkarsın.”(63) Peygamberin dışındakiler için ise böyle bir şey söz konusu değildir.
Allah’tan dileğimiz, bu gurup ve cemaatlerdeki cahil insanların bu hatadan bir an önce dönmeleri ve cemaat liderlerine ve önderlerine verilmesi gereken insani vasfı vermeleri ve onları masum olmayan ve hata yapabilecek kimseler olarak görmeleridir. Bütün Müslümanlara gereken şey ihtilaf anında işi Kur’an ve Sünnete götürmek ve buna göre hareket etmektir.
———–
(57) İhtiyar: İrade, seçim, murat etmek gibi manalara gelmektedir.
(58) Kehf Suresi: 110
(59) En’am Suresi: 121
(60) Nahl Suresi: 68
(61) Şems Suresi: 7,8
(62) Kehf Suresi: 110
(63) Cin Suresi: 26-28
Yorumlar
Yorum Gönder