O’na yaklaşmak için vesile arayınız Ayeti İle İlgili Şüpheye Cevap


“O’na yaklaşmak için vesile arayınız
” ayeti يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَابْتَغُوا إِلَيْهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُوا فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُون
“Ey iman edenler! Allahu Teâlâ’dan korkunuz. O’na yaklaşmak için vesile arayınız.”(1)
Cevap:
Birincisi: Allah subhanehu ve teâlâ, Kitabını “indiri­len şeyin ne olduğunu insanlara beyan edip açıklasın di­ye Nebi aleyhisselam’a indirmiştir.”(2)
Dolayısıyla O’nun “Namaz kılın, zekat verin ve hac­ca gidin.” gibi ayrıntılı açıklama yapmadığı mücmel emir­lerinin beyan ve açıklaması,Nebi aleyhisselam’ın sünnetin­de bulunmaktadır.
Efendimiz aleyhisselam, “Beni nasıl namaz kılıyor gördüyseniz öyle namaz kılın.”(3) “Hac amellerinizi ben­den alıp öğrenin.”(4) dediği; zekatın şartlarını, nisabını, miktarını ve zekat verilecek malların neler olduğunu be­yan edip açıkladığı gibi,Rabbimizin mücmel olarak “O’na yakınlaştıracak şeyler arayın.” buyruğundaki,O’na yakın­laştıracak vesilelerin neler olduğunu da bizlere beyan et­miştir.
Allah’ın,“Namaz kılın, zekat verin ve hacca gidin.” gibi mücmel emirlerini hiç kimse kendi kafasına göre an­layıp tatbik edemeyeceği gibi,O’na yaklaştıracak vesile­lerin neler olduğunu da hiç kimse kendi hevasına göre anlayıp uygulayamaz.
Bizi Allah’a yaklaştırıp cennete girmemize sebep olacak ne kadar vesile varsa,Nebi aleyhisselam bunların hepsini bize öğretmiş,(5) başta sahabe olmak üzere sa­lih selefimiz de bunları yaşayarak tatbik etmiştir.
Nebi aleyhisselam’ın öğretmediği ve selefin tatbik et­mediği, “Allah’a yakınlaşma umulan” her uygulamanın dindeki ismi bid’attır.
“İşlerin en şerlileri olan bid’atler,”(6) bizi cehenne­me yaklaştırır, Allah’tan ise uzaklaştırır.
Nebi aleyhisselam’ın ve selefin Allah’a yaklaşma tü­ründen muayyen bir uygulamayı yapmamış,yani terketmiş olmaları, o uygulamaya delalet ettiği zannedilen umumi naslardan ve kıyasdan önce gelmektedir.
Yani hiç kimse,umumi naslardan ve kıyastan hare­ketle oldugunu iddia ederek,Nebi aleyhisselam’ın ve selefin yapmadığı hususi bir uygulama icad edemez.
Onların terkettiği bu hususi uygulamayla amel et­mek ve bununla Allah’a yakınlaşmaya çalışmak asla ca­iz değildir.
Zira onların,hayra ve fazilete olan hırs ve gayretle­riyle birlikte böyle hususi bir uygulamayı terketmiş olma­ları,ancak ve ancak böyle bir uygulamanın yapılmayaca­ğını bilmelerinden kaynaklanmaktadır.
Örneğin,bayram namazıyla ilgili umumi delillerden hareketle,hacıların bayram günü Mina’da bayram nama­zı kılmalarının meşru olduğunu söyleyebilmenin önünde­ki tek engel, Nebi aleyhisselam ve selefin bunu terketmiş olmalarıdır.
Yoksa,hacıların Mina’da bayram namazı kılmalarını yasaklayan “zayıf da olsa” bir delil bulunmamaktadır.
Yani onların bu hususi uygulamayı terketmiş olma­ları, konuyla ilgili umumi delilleri tahsis etmekte ve onlar­dan önce gelmektedir.
Aynı şekilde tavaftan sonra kılınacak iki rekatlık ta­vaf namazıyla ilgili delillerden hareketle,Safa ve Merve arasını say etmeye de tavaf adı verilmektedir diye kıyas edilerek,saydan sonra da iki rekat tavaf namazı kılma­nın meşru olduğunu söyleyebilmenin önündeki engel,yi­ne onların bunu terketmiş olmalarıdır.
Yoksa,saydan sonra iki rekat tavaf namazı kılmayı yasaklayan “zayıf da olsa” bir delil bulunmamaktadır.
Yani onların bunu terketmiş olmaları böy­le bir kıyasın yapılabilmesine manidir.
Binaenaleyh,bazı nasların umumundan hareketle veya benzer olduğu düşünülen diğer meşru uygulama­lara kıyas edilerek,Nebi aleyhisselam’ın ve selefin uygula­madığı hususi bir tatbikatın, Allah’a yaklaştıracak vesile­ler kapsamına gireceği söylenemez.
Söz konusu hususi tatbikat hakkında “zayıf da olsa” yasaklayıcı bir delil bulunmasına da gerek yoktur.
Onların terketmiş olmaları,bunun Allah’a yakınlaştı­racak bir vesile olmadığının, aksine O’ndan uzaklaştırıp cehenneme yaklaştıracak bir vesile olduğunun en açık ve en kesin delilidir.
Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da şudur:
Bahsettiğimiz terkin, iddia edilen uygulamanın meş­ru olmamasına ve dolayısıyla bid’at olmasına temel ge­rekçe oluşu, ancak ve ancak kendisiyle Allah’a yakınlaş­mak istenen, O’nun rızasının umulduğu ibadet türünden olan uygulamalarla ilgilidir.
Abdullah Gumari’nin dediği gibi, “Nebi aleyhisselam, dab (keler) yemeyi terketmiştir. Öyleyse dab yemek de bid’attır denilir mi?” türünden hezeyanlar,ancak Hoşaf­çı gibi usulü ve fürusuyla dinden bi-haber cahilleri ikna eder.
Yoksa yeme içme gibi eşyaya taalluk eden şeylerin,bid’atlerle ve konumuzla yakından veya uzaktan bir ilgi­si yoktur.
İkincisi: Ayette geçen “vesile” kelimesini İbn-i Manzur şöyle açıklamaktadır: “Bir amelle ona yaklaşmak istendiğinde bir vesileyle ona tevessül etti denir.” “Filan­ca Allah’a tevessül etti.” demek, “O’na yaklaştıracak bir amel işledi.” demektir.(7)
Cevheri de aynı manaya işaretle şöyle demektedir:
“Filanca, ‘Rabbine vesile ile tevessül etti.’ denir. Ya­ni bu ‘Bir amel ile O’na yaklaştı.’ demektir.”
Müfessirler de,ayette geçen “vesile” kelimesini “kur­bet” (yakınlık, yakınlaşma) olarak açıklamakta,“O’na ve­sile arayın.” ifadesinin, “O’na yaklaştıracak şeyler ara­yın.” anlamına geldiğini söylemektedirler. Bunun tefsiri­ni de,“Yani ‘salih amellerle,’ ‘ibadetlerle,’ ‘taatlerle,’ ‘emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmayla’ ve ‘O’nu razı edecek işlerle’” diyerek yapmaktadırlar.
Katade,(8) Ebu Vail,(9) Taberi,(10) Zemahşeri,(11) Razi,(12) İbn-i Vehb,(13) Vahidi,(14) Nisaburi,(15) Nesefi,(16) Beydavi,(17) Suyûtî,(18) İbn-i Kesir,(19) Beğavi,(20) İbn-i Aşur,(21) İbn’ul Cevzi,(22) Rağıb el-Asfahani,(23) Alusi,(24) Ebu’s-Suud,(25) Reşid Rıza,(26) İsmail Hakkı Bursevi,(27) Elmalılı Hamdi Yazır,(28) Ömer Nasuhi Bilmen,(29) Şankiti,(30) Hicazi,(31) Sadi,(32) İbn’ül Hatib,(33) Ebu Zehra,(34) Mahluf,(35) Sabuni,(36) Vehbe Zuhayli(37) ve seleften ve haleften da­ha birçok müfessir “O’na yaklaştıracak vesileler ara­yın.” buyruğunu, aynı anlamlara gelen, benzer ifadeler­le tefsir etmiş, ayette geçen vesilenin, meşru olan salih ameller olduğunu beyan etmişlerdir. İbn-i Kesir’in söyle­diğine göre,bu konuda müfessirler arasında bir görüş ayrılığı da yoktur.(38)
Yani Nebi aleyhisselam’dan ve seleften, zat ile teves­sülün bizi Allah’a yaklaştıracak meşru amellerden biri ol­duğuna dair bir irşad ve tatbik olmadığı gibi,umumuna sı­ğınılmaya çalışılan bu ayeti, zat ve şahıslarla tevessül edil­mesinin meşru oluşu şeklinde tefsir eden de olmamıştır.
Seleften ve müfessirlerden gelen ortak beyana gö­re,bu ayetteki Allah’a yaklaştıracak vesileler, meşru olan salih amellerdir. Bunların başında tevhid ve sünnete itti­ba etmek gelir. Şirkten, vesilelerinden ve bid’atlardan ic­tinab etmek de Allah’a yaklaştıracak vesilelerin başlıca­larındandır.
Öyleyse,meşru olmayan bid’at bir şekilde zatlarla tevessül etmek değil, bundan sakınmak/ictinab etmek bi­zi Allah’a yaklaştıracak vesilelerdendir.
Alusi, ayetin tefsirinde şunları söylemektedir:
“Bazı insanlar bu ayeti,salihlerden medet isteme­ye, onları Allah ile kullar arasına aracı kılmaya delil getir­mektedirler.
Onların bir kısmı, Allah’ın salih kullarından ölü veya gaib/uzakta olan birisine seslenip “Ey filanca, Allah’a dua et de beni şöyle şöyle rızıklandırsın.” demekte, bunun vesile istemek babından olduğunu zannetmektedir…
Bunların hepsi, haktan fersah fersah uzak şey­lerdir.
Bu makamda meselenin tahkiki şudur:
Dua istemek manasında, yaratılmış bir kimseden medet bekleyip onu vesile kılmak, eğer kendisinden dua istenilen kişi hayatta ise şüphesiz caizdir.
Ancak kendisinden dua istenilen kişi,ölü veya ga­ib ise,bunun caiz olmadığında ve seleften hiç kimsenin yapmadığı bir bid’at olduğunda hiçbir âlim şüphe et­mez.
Her türlü hayrı işlemede insanların en hırslıları ol­dukları halde,sahabenin hiçbirinin ölüden bir şey istediği varid olmamıştır.
Ehl-i Beytten ve diğer imamlardan nakledilen dua­larda,Nebi aleyhisselam’ın zatıyla tevessül etmeye dair bir şey yoktur.(39)
İnsanlar, Allah’ın dışında ölü ya da diri evliyaya ve başkalarına “medet ey efendim filanca” sözleriyle dua et­meyi çok yapar oldular. Bunun mübah olan tevessülle hiçbir ilgisi yoktur.
Böyle yapanların, hayatta ama gaib olan veya ölü olan kimseye dua ettiklerinde, onların gaybı bildiğine, ni­daları işittiğine, doğrudan veya dolaylı olarak hayrı cel­bedip ezayı defettiğine itikad ettikleri kanaatindeyim. Ak­si takdirde onlara dua etmezlerdi. Oysa bu, Rabbimiz­den, çok büyük bir beladır.”(40)
Allame Şankiti de şunları söylemektedir:
“Vesilenin manasının tahkiki -ulemanın umumunun da kanaati olduğu vechile- Rasûl aleyhisselam’ın getirdi­ğine muvafakat ederek ihlasla Allah’a ibadet edip O’na yaklaşmaktır.
Bu tahkik ile şunu da öğrenmiş olursun: Tasavvuf iddiasındaki cahillere uyan birçoklarının, ayette tevessül­den kasdedilen şeyin,kendi ile Rabbi arasında aracı olan “Şeyh” olduğunu iddia etmesi,ancak cehalet ve körlüğe dalıp gitmek, apaçık bir sapıklık ve Allah’ın kitabıyla oyun oynamak demektir.
Zira Allah’ın dışında vasıtalar edinmek,-Allah’ın açıkça belirttiği gibi- kâfirlerin küfrünün temelidir: “Bi­zi Allah’a daha da yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” “Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir, derler.”
Mükellef olan herkese vacip olan; Allah’ın rızasına, O’nun cennetine ve rahmetine ulaştıracak yolun,sadece Rasûlüne ittiba etmek olduğunu bilmektir.”(41)
Üçüncüsü: s. 116’da ayeti şumulünde gördükleri­ni ifade eden Hoşafçı, s. 131’de diyor ki: “Cenab-ı Hakka yaklaşmak için vesile aramak bu maksada götürecek her türlü meşru yola başvurmak demektir.”

Zat ile tevessül ve ölülerden dua veya medet is­temek,bu maksada götürecek meşru yollardan değildir. Nebi aleyhisselam’ın ve selefin böyle bir şeyi yapmamış olması, ayette görmeye çalıştığınız şumuldan önce gel­mekte ve onu tahsis etmektedir.
Diyor ki: “Zira burada zikrettiğimiz ayetlerde, ve­sile kelimesi genel anlamda zikredilmiş ve kişiyi Allahu Teâla’ya yaklaştıracak vesilenin ne olduğu hususen zik­redilmemiştir.”
Zikredilen ayette, vesilenin genel ve mücmel ola­rak zikredilmesi, diğer ayetlerdeki namaz, zekât ve hac emirlerinin ayrıntıları belirtilmeden, genel ve mücmel ola­rak zikredilmesi gibidir. Onların beyanını, Nebi aleyhisse­lam öğretip tatbik ettiği gibi,bunun beyanını yapacak olan da O’dur.
Diyor ki: “O halde buradaki vesile tek bir şey değildir. Kulu Rabbine yaklaştıracak ve ilahî huzurda kabul görme­sini sağlayacak her şey vesilenin içine girmektedir.”
Hangi amellerin kulu Rabbine yaklaştırıp ilahî hu­zurda kabul ve sevgiye mazhar edeceği ancak ve ancak Rab azze ve celle’nin bildirmesiyle bilinebilir.
Nebi aleyhisselam, zat ile tevessülün veya ölülerden dua istemenin, sözü edilen vesile içine girdiğini bizlere bildirmemiştir. Allah’a yaklaştıracağı iddia edilen bu tür bir uygulamayı ne kendisi ne de sahabe tatbik etmiştir. Dolayısıyla bu tür bir uygulama, ayette geçen vesilenin içine girebilecek şeylerden değildir.

Diyor ki: “Ayette haslık veya tahsis, yani belli bir tahdit/sınırlandırma yok.”
Ayette böyle bir tahsisin olması her zaman lazım değildir. Sünnet, Kur’an’ın umumunu tahsis, mutlakını takyid, mücmelini de beyan eder.
Burada terkî sünnet, ayette varsayılan umumu tah­sis etmekte ve mücmeli beyan etmektedir. Ayetin umu­muna sokuşturulmaya çalışılan tatbikatları uygulamayıp terkederek, bunların meşru olmadığını ve bu emrin şü­mulüne girmeyeceğini ortaya koymaktadır.
Sahabenin de,-Abbas’la tevessül hadisinde gelece­ği gibi- mucibi olduğu halde bu uygulamayı terketmiş ol­maları,bu sözümüzü teyid etmektedir.
Diyor ki: “O halde aranabilecek vesileler, hükümle­ri farz, vacip, sünnet, müstehab, mendup ve mübah olan vesileler olabilir… Kitap, sünnet, icma ve kıyasla sabit olan farz, vacip, sünnet, müstehab, mendup ve bir kısım mübah vesileler aranması bu ayet içine girer.”
Vacip veya müstehab olan vesilelerin bu ayetin içi­ne girmesi zaten tartışma olmayan bir konudur. Ancak id­dia edilen tevessül şekli vacib veya müstehab değildir.
Mübahlarla ise doğrudan Allah’a ibadet ederek O’na yaklaşmaya çalışmak caiz değildir. Mübahlar, an­cak ibadete takat için yemek ve gece namazına kalkabil­mek için uyumak gibi Allah’a yaklaştıracak meşru amel­lere sebep ve yardımcı olması niyet edildiğinde ibadet kapsamına girer.
Ayrıca iddia edilen tevessül şekli, meşru olmadığı için bid’at kapsamına girmektedir. Bid’atler, işlerin en şer­lilerindendir. Yani iddia edilen tevessül şekli, mübah da değildir.
Diyor ki: “Hakkında lehte ve aleyhte delil bulunma­yan mübahlar da ‘ameller sadece niyetlerledir ve kişi için niyet ettiği vardır.’ hadisi gereğince kimi zaman mendup veya müstehab olurlar.”
Hakkında lehte ve aleyhte delil bulunmayan şey­ler, eğer yeme içme gibi sair eşyadan olan şeylerse,an­cak o zaman bunlara mübah denir. Açıkladığımız şekil­de meşru amellere yardımcı olması babından kurbet sa­yılabilirler.
Ancak hakkında lehte ve aleyhte delil olmayan şey­ler, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için ibadet ve taat olarak yapılan amellerden ise,bunlar bid’at ve dalalet­tir. Zira bid’at, lehte delil bulunmayan, aleyhte de de­lil olması gerekmeyen ibadet türü işlerdir. Bunlarla Allah’a yaklaşmaya çalışmak, Allah’ın izin vermediği bir din icad etmektir. Dolayısıyla insanı Allah’a yaklaştırmaz­lar. O’ndan uzaklaştırıp ateşe yaklaştırırlar.
  1. 136’da diyor ki: “Bu ayet, çerçevesini çizdiğimiz vesile ve tevessülün de meşru olduğunun bir delili olup imanla, amellerle ve şahıslarla tevessül etmeyi dahi içine alır. Tevessül deyince her ikisi de hemen akla gelir.”
Peki, çerçevesini çizdiğiniz tevessül ve vesilenin “Bu maksada götürecek meşru bir yol olduğunu, ku­lu Rabbine yaklaştırıp ilahî huzurda kabul ve sevgi görmesini sağlayan şeylerden biri” olduğunu nereden çıkardınız.?
Ayet sadece,Allah’a yaklaştıracak şeyler aramamı­zı söylüyor, O’na yaklaştıracak şeylerin neler olduğunu değil. Siz önce,çerçevesini çizdiğiniz şeyin,Allah’a yak­laştıracak meşru vesilelerden biri olduğunu isbat edin de, ondan sonra onun bu ayet kapsamında emredilen vesile­lerden biri olduğunu söylersiniz.
İman ve salih amellerin bu ayet kapsamına girdi­ği açıktır. Zira bunların bizi Allah’a yaklaştıracak vesileler olduğunu Kitap, sünnet ve icma ile biliyoruz.
Peki, siz şahıslarla tevessül etmenin bizi Allah’a yaklaştıracak vesilelerden biri olduğunu ne ile bildiniz de,ayette emredilen vesilenin kapsamına gireceğini söylü­yorsunuz?
Oysa “Bu onların kuruntularıdır. De ki, eğer doğru sözlü iseniz, getirin delilinizi…”(42) de görelim!
Biz ise Nebi aleyhisselam’ın ve salih selefimizin ter­ketmiş olmasıyla,çerçevesini çizdiğiniz vesilenin, bizi Allah’a yaklaştıracak şeylerden olmadığını, dolayısıyla ayetin bunu kapsamadığını kesin olarak biliyoruz.
Eğer bu meşru ve hayırlı bir iş ve gerçekten Allah’a bir vesile olsaydı, bizden önce onlar yaparlardı.
Kesin olarak bildiğimiz bir diger şey de,çerçevesini çiz­diğiniz vesilenin, bid’at ve dalalet olması vechiyle, sizi Allah’a değil, -Efendimiz aleyhisselam’ın açık buyruğunda olduğu gibi-(43) ateşe yaklaştıran bir vesile olduğudur.
Bir de şunu söyleyelim ki,vesile deyince çerçeve­sini çizdiğiniz şey sadece sizin aklınıza gelmektedir, bi­zim değil.
Çerçevesini çizdiğiniz şeyin, Allah’ın istememizi emrettiği vesileden olduğu, Nebi aleyhisselam ve sahabe­nin aklına da gelmemiş, ayetin tefsirini yapan, ismini zik­rettiğimiz seleften ve haleften müfessirlerin akıllarına da gelmemiş!
“Artık siz de akıl etmez misiniz?”(44)
{“Selefilerle Tasavvufçuların Görüşleri Kitabının Münakaşasından alıntıdır.}

Dipnotlar

(1) Maide, 35 (Hoşafçı’nın tercümesiyle)
(2) Nahl, 44
(3) Buhari, Sahih, 631
(4) Müslim, Sahih, 1297
(5) Taberani, Kebir, 1648
(6) Ebu Davud, Sünen, 2118; Tirmizi, Sünen, 1105; İbni Mace, Sünen, 1892
(7) İbn-i Manzur, Lisanu’l-Arab 15/301
(8) “Yani itaat ederek ve razı olacağı ameller yaparak Allah’a yakınlaşın.” İbn-i Kesir, 3/390
(9) “Ameller ile O’na yakınlaşmak” Taberi, 8/403
(10) “O’nu razı edecek amellerle, O’na yakınlaşmak isteyin” Taberi, 8/403
(11) “Taatlerin yerine getirilip masiyetlerin terkedilmesiyle Allah’a yakınlaştıracak şeyler hakkında kullanılmıştır.” Keşşaf, 1/336
(12) “Bundan murad, rızasını kazanmak için O’na yaklaştıracak şeyler istemektir. Bu da ibadet ve taatlerle olur.” Tefsiru’l-Kebir, 11/225
(13) “Salih amellerle O’na yaklaşmayı isteyin.” El-Vadıh, 1/96
(14) “Taatler ile O’na yaklaşın.” El-Vasit, 2/183, El-Veciz, 1/318
(15) “O’na vesile arayın ifadesi, emirleri yerine getirmekten ibarettir. Vesilelerden kasıt, ibadetler ve taatlerdir.” Garaibu’l-Kur’an, 2/585-586
(16) “Taatlerin yapılıp kötülüklerin terkedilmesiyle Allah’a yakınlaştıracak şeyler hakkında kullanılmıştır.” Medarik’ut-Tenzil, 1/108
(17) “Yani O’nun sevabına ve O’na yakın olmaya ulaşacağınız taatleri yerine getirip masiyetleri terkederek” Beydavi, Hafaci haşiyesiyle, 3/467
(18) “Taatiyle, O’na yaklaştıracak şeylerle” Celaleyn, 113
(19) “Katade dedi ki, yani itaat ederek ve razı olacağı ameller yaparak Allah’a yakınlaşın (İbn-i Kesir der ki) imamların bu sözüyle alakalı, müfessirler arasında bir görüş ayrılığı yoktur.” İbn-i Kesir, 3/390
(20) “Özet olarak Allah’ın emrine uyun kurtulun.” Mealim’ut-Tenzil, 3/51
(21) “Vesile, kulu Allah’a yaklaştıracak emir ve yasakları uygulamasıdır.” et-Tahrir, 6/187
(22) “Katade der ki, razı olduğu şeylerle O’na yaklaşın.” Za’du’l-Mesir, 2/348
(23) “Allah’a yaklaştıracak vesilenin hakikatı ilim, ibadet ve şeriatın bütün hasletleriyle, gayretle O’nun yoluna uymaktır.” Müfredat, 396
(24) “Vesile, taatleri yerine getirip masiyetleri terketmek suretiyle Allah’a yaklaştıracak amelleri yapmaktır.” Ruhu’l-Meani, 3/294
(25) “Vesile, Allah’a yaklaştıracak taatleri yapıp masiyetleri terketmektir.” İrşadu’l-Akli’s-Selim, 3/32
(26) “Vesile, Allah’a yaklaştıracak işlerdir. Yani O’na yaklaştırması, rızasını kazandırması ve dar-ı kerametinde mükafatını hak ettirmesi umulan amellerdir. Bunların neler olduğu ise Allahu Teala’nın bildirmesi dışında bilinemez. O da fazlıyla bunların neler olduğunu Rasûlüne vahyederek bizlere bildirmiştir.” Tefsiru’l-Menar, 6/368
(27) “Yani salih amellerle O’na yaklaşmaktır.” Tenviru’l-Ezhan, 1/421
(28) “En uygun sebeplere teşebbüs etmek suretiyle Allah’ın sevgisine layık güzel ameller yapmaya iradenizi sarfediniz.” Hak dini Kur’an Dili, Maide, 35
(29) “Sizi ilahî lütuflara kavuşturacak olan güzel amellerle tevessül ediniz… Şeriatta vesile, Allah’ın rızasını kazanmaya, Cenab-ı Hakka manen yaklaşmaya sebep olan herhangi güzel bir amelden ibarettir.” Ömer Nasuhi Bilmen, Tefsir, Maide, 35
(30) “Bil ki burada vesilenin manası, ulemanın cumhura göre, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in getirdikleri ölçüsünde ve ihlasla emirlerine imtisal edip yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah’a yaklaşmaktır. Zira O’nun rızasına ulaştırıp O’nun katındaki dünyevî ve uhrevî hayırların elde edilmesinin yegane yolu budur..” Edvau’l-Beyan, 2/116
(31) “Taatle ve O’nu razı edecek amellerle O’na yaklaşın. Zira O’na yaklaştıracak vesileler bunlardır. Salihlerle ve O’na yakın olan velilerle tevessüle dair ise sahih bir nas varid olmamıştır. Aksine Ebu Hanife ve öğrencileri, bunun caiz olmadığını söylemişlerdir. Bu manada bir tevessülü akıl da inkar etmekte, şeriat da reddetmektedir. Ne bu ayette ne de bir başkasında buna dair bir delil yoktur.” Tefsiru’l-Vadih, 1/225
(32) “Bu, farzları yerine getirip taatleri işlemekle olur.” Teysiru’l–Kerim’ur-Rahman, 1/417
(33) “Vesile, kurbet ve salih ameldir.” Evdahu’t-Tefasir, 133
(34) “Mümin, meşru edilmiş kurubet ile Allah’a tevessül eder. Bu, taatler ile Allah’a yakınlaşmak ve tevessül etmektir.” Zehratü’t-Tefasir, 4/2161-2162
(35) “Yani, razı olacağı ameller ve günahları terketmeyle Allah’a yakın olmayı isteyin. Vesile, burada taatleri işleyip masiyetlerden ictinab ederek Allah’a yaklaşmaktır.” Safvetu’l-Beyan, 146
(36) “İtaat ve ibadet ederek sizi O’na yaklaştıracak şeyler isteyin.” Tefsiru’l-Vadih, 1/258
(37) “Tevessül, Allah’a itaat edip O’nu razı edecek ameller işlemek suretiyle Allah’a yaklaşmak demektir. Ayetle kastedilen şey budur… Özetle, Allah’a dua etmek, direkt bir biçimde ve vasıtasız olarak yapılır. Zira delaleti kat’i olan Kur’an nassı ile Allah’a yapılan dua da vasıtalara ihtiyaç yoktur. O şöyle buyurmaktadır “Rabbiniz dedi ki Bana dua edin, Ben de size icabet edeyim.” (Fatır, 60), “Kullarım sana Beni soracak olurlarsa, Ben yakınım. Bana dua ettiği an dua edenin duasına icabet ederim.” (Bakara, 186), “Yalnız Sana ibadet eder ve yalnız Senden yardım isteriz.” (Fatiha, 4). Hadiste de şöyle buyrulmuştur: “Bir şey dileyeceğin zaman Allah’dan dile, yardım isteyeceğin zaman Allah’dan yardım iste.” (Tirmizi, Sünen, 2516) Tefsiru’l-Munir, 3/524
(38) İbn-i Kesir, 3/390
(39) Bunları takrir ettikten sonra “Nebi aleyhisselam’ın veya Allah katında cahı olduğu bilinen bir başkasının cahıyla Allah’a tevessül etmekte bir beis görmüyorum.” sözleriyle kişisel kanaatini ifade eden Alusi’nin bu konuda kafasının karışık olduğu ortadadır.
(40) Alusi, Ruhu’l-Meani, 3/294-295. Ayrıca bkz. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, 3/524-527
(41) Şankiti, Edvau’l-Beyan, 2/117-118
(42) Bakara, 14
(43) Ebu Davud, Sünen, 4607

(44) Bakara, 44

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİNDİ VE YATSI NAMAZININ SÜNNETİ HAKKINDA

ALİMİN - ALİ'NİN YÜZÜNE BAKMAK İBADETTİR RİVAYETLERİ HAKKINDA

İşlerinizi Şaşırdığınızda Kabir Ehlinden Yardım İsteyin Rivayeti