O’na yaklaşmak için vesile arayınız Ayeti İle İlgili Şüpheye Cevap
“O’na yaklaşmak için vesile arayınız” ayeti يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَابْتَغُوا إِلَيْهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُوا فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُون
“Ey iman edenler! Allahu Teâlâ’dan korkunuz. O’na yaklaşmak için vesile arayınız.”(1)
Cevap:
Birincisi: Allah subhanehu ve teâlâ, Kitabını “indirilen şeyin ne olduğunu insanlara beyan edip açıklasın diye Nebi aleyhisselam’a indirmiştir.”(2)
Dolayısıyla O’nun “Namaz kılın, zekat verin ve hacca gidin.” gibi ayrıntılı açıklama yapmadığı mücmel emirlerinin beyan ve açıklaması,Nebi aleyhisselam’ın sünnetinde bulunmaktadır.
Efendimiz aleyhisselam, “Beni nasıl namaz kılıyor gördüyseniz öyle namaz kılın.”(3) “Hac amellerinizi benden alıp öğrenin.”(4) dediği; zekatın şartlarını, nisabını, miktarını ve zekat verilecek malların neler olduğunu beyan edip açıkladığı gibi,Rabbimizin mücmel olarak “O’na yakınlaştıracak şeyler arayın.” buyruğundaki,O’na yakınlaştıracak vesilelerin neler olduğunu da bizlere beyan etmiştir.
Allah’ın,“Namaz kılın, zekat verin ve hacca gidin.” gibi mücmel emirlerini hiç kimse kendi kafasına göre anlayıp tatbik edemeyeceği gibi,O’na yaklaştıracak vesilelerin neler olduğunu da hiç kimse kendi hevasına göre anlayıp uygulayamaz.
Bizi Allah’a yaklaştırıp cennete girmemize sebep olacak ne kadar vesile varsa,Nebi aleyhisselam bunların hepsini bize öğretmiş,(5) başta sahabe olmak üzere salih selefimiz de bunları yaşayarak tatbik etmiştir.
Nebi aleyhisselam’ın öğretmediği ve selefin tatbik etmediği, “Allah’a yakınlaşma umulan” her uygulamanın dindeki ismi bid’attır.
“İşlerin en şerlileri olan bid’atler,”(6) bizi cehenneme yaklaştırır, Allah’tan ise uzaklaştırır.
Nebi aleyhisselam’ın ve selefin Allah’a yaklaşma türünden muayyen bir uygulamayı yapmamış,yani terketmiş olmaları, o uygulamaya delalet ettiği zannedilen umumi naslardan ve kıyasdan önce gelmektedir.
Yani hiç kimse,umumi naslardan ve kıyastan hareketle oldugunu iddia ederek,Nebi aleyhisselam’ın ve selefin yapmadığı hususi bir uygulama icad edemez.
Onların terkettiği bu hususi uygulamayla amel etmek ve bununla Allah’a yakınlaşmaya çalışmak asla caiz değildir.
Zira onların,hayra ve fazilete olan hırs ve gayretleriyle birlikte böyle hususi bir uygulamayı terketmiş olmaları,ancak ve ancak böyle bir uygulamanın yapılmayacağını bilmelerinden kaynaklanmaktadır.
Örneğin,bayram namazıyla ilgili umumi delillerden hareketle,hacıların bayram günü Mina’da bayram namazı kılmalarının meşru olduğunu söyleyebilmenin önündeki tek engel, Nebi aleyhisselam ve selefin bunu terketmiş olmalarıdır.
Yoksa,hacıların Mina’da bayram namazı kılmalarını yasaklayan “zayıf da olsa” bir delil bulunmamaktadır.
Yani onların bu hususi uygulamayı terketmiş olmaları, konuyla ilgili umumi delilleri tahsis etmekte ve onlardan önce gelmektedir.
Aynı şekilde tavaftan sonra kılınacak iki rekatlık tavaf namazıyla ilgili delillerden hareketle,Safa ve Merve arasını say etmeye de tavaf adı verilmektedir diye kıyas edilerek,saydan sonra da iki rekat tavaf namazı kılmanın meşru olduğunu söyleyebilmenin önündeki engel,yine onların bunu terketmiş olmalarıdır.
Yoksa,saydan sonra iki rekat tavaf namazı kılmayı yasaklayan “zayıf da olsa” bir delil bulunmamaktadır.
Yani onların bunu terketmiş olmaları böyle bir kıyasın yapılabilmesine manidir.
Binaenaleyh,bazı nasların umumundan hareketle veya benzer olduğu düşünülen diğer meşru uygulamalara kıyas edilerek,Nebi aleyhisselam’ın ve selefin uygulamadığı hususi bir tatbikatın, Allah’a yaklaştıracak vesileler kapsamına gireceği söylenemez.
Söz konusu hususi tatbikat hakkında “zayıf da olsa” yasaklayıcı bir delil bulunmasına da gerek yoktur.
Onların terketmiş olmaları,bunun Allah’a yakınlaştıracak bir vesile olmadığının, aksine O’ndan uzaklaştırıp cehenneme yaklaştıracak bir vesile olduğunun en açık ve en kesin delilidir.
Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da şudur:
Bahsettiğimiz terkin, iddia edilen uygulamanın meşru olmamasına ve dolayısıyla bid’at olmasına temel gerekçe oluşu, ancak ve ancak kendisiyle Allah’a yakınlaşmak istenen, O’nun rızasının umulduğu ibadet türünden olan uygulamalarla ilgilidir.
Abdullah Gumari’nin dediği gibi, “Nebi aleyhisselam, dab (keler) yemeyi terketmiştir. Öyleyse dab yemek de bid’attır denilir mi?” türünden hezeyanlar,ancak Hoşafçı gibi usulü ve fürusuyla dinden bi-haber cahilleri ikna eder.
Yoksa yeme içme gibi eşyaya taalluk eden şeylerin,bid’atlerle ve konumuzla yakından veya uzaktan bir ilgisi yoktur.
İkincisi: Ayette geçen “vesile” kelimesini İbn-i Manzur şöyle açıklamaktadır: “Bir amelle ona yaklaşmak istendiğinde bir vesileyle ona tevessül etti denir.” “Filanca Allah’a tevessül etti.” demek, “O’na yaklaştıracak bir amel işledi.” demektir.(7)
Cevheri de aynı manaya işaretle şöyle demektedir:
“Filanca, ‘Rabbine vesile ile tevessül etti.’ denir. Yani bu ‘Bir amel ile O’na yaklaştı.’ demektir.”
Müfessirler de,ayette geçen “vesile” kelimesini “kurbet” (yakınlık, yakınlaşma) olarak açıklamakta,“O’na vesile arayın.” ifadesinin, “O’na yaklaştıracak şeyler arayın.” anlamına geldiğini söylemektedirler. Bunun tefsirini de,“Yani ‘salih amellerle,’ ‘ibadetlerle,’ ‘taatlerle,’ ‘emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmayla’ ve ‘O’nu razı edecek işlerle’” diyerek yapmaktadırlar.
Katade,(8) Ebu Vail,(9) Taberi,(10) Zemahşeri,(11) Razi,(12) İbn-i Vehb,(13) Vahidi,(14) Nisaburi,(15) Nesefi,(16) Beydavi,(17) Suyûtî,(18) İbn-i Kesir,(19) Beğavi,(20) İbn-i Aşur,(21) İbn’ul Cevzi,(22) Rağıb el-Asfahani,(23) Alusi,(24) Ebu’s-Suud,(25) Reşid Rıza,(26) İsmail Hakkı Bursevi,(27) Elmalılı Hamdi Yazır,(28) Ömer Nasuhi Bilmen,(29) Şankiti,(30) Hicazi,(31) Sadi,(32) İbn’ül Hatib,(33) Ebu Zehra,(34) Mahluf,(35) Sabuni,(36) Vehbe Zuhayli(37) ve seleften ve haleften daha birçok müfessir “O’na yaklaştıracak vesileler arayın.” buyruğunu, aynı anlamlara gelen, benzer ifadelerle tefsir etmiş, ayette geçen vesilenin, meşru olan salih ameller olduğunu beyan etmişlerdir. İbn-i Kesir’in söylediğine göre,bu konuda müfessirler arasında bir görüş ayrılığı da yoktur.(38)
Yani Nebi aleyhisselam’dan ve seleften, zat ile tevessülün bizi Allah’a yaklaştıracak meşru amellerden biri olduğuna dair bir irşad ve tatbik olmadığı gibi,umumuna sığınılmaya çalışılan bu ayeti, zat ve şahıslarla tevessül edilmesinin meşru oluşu şeklinde tefsir eden de olmamıştır.
Seleften ve müfessirlerden gelen ortak beyana göre,bu ayetteki Allah’a yaklaştıracak vesileler, meşru olan salih amellerdir. Bunların başında tevhid ve sünnete ittiba etmek gelir. Şirkten, vesilelerinden ve bid’atlardan ictinab etmek de Allah’a yaklaştıracak vesilelerin başlıcalarındandır.
Öyleyse,meşru olmayan bid’at bir şekilde zatlarla tevessül etmek değil, bundan sakınmak/ictinab etmek bizi Allah’a yaklaştıracak vesilelerdendir.
Alusi, ayetin tefsirinde şunları söylemektedir:
“Bazı insanlar bu ayeti,salihlerden medet istemeye, onları Allah ile kullar arasına aracı kılmaya delil getirmektedirler.
Onların bir kısmı, Allah’ın salih kullarından ölü veya gaib/uzakta olan birisine seslenip “Ey filanca, Allah’a dua et de beni şöyle şöyle rızıklandırsın.” demekte, bunun vesile istemek babından olduğunu zannetmektedir…
Bunların hepsi, haktan fersah fersah uzak şeylerdir.
Bu makamda meselenin tahkiki şudur:
Dua istemek manasında, yaratılmış bir kimseden medet bekleyip onu vesile kılmak, eğer kendisinden dua istenilen kişi hayatta ise şüphesiz caizdir.
Ancak kendisinden dua istenilen kişi,ölü veya gaib ise,bunun caiz olmadığında ve seleften hiç kimsenin yapmadığı bir bid’at olduğunda hiçbir âlim şüphe etmez.
Her türlü hayrı işlemede insanların en hırslıları oldukları halde,sahabenin hiçbirinin ölüden bir şey istediği varid olmamıştır.
Ehl-i Beytten ve diğer imamlardan nakledilen dualarda,Nebi aleyhisselam’ın zatıyla tevessül etmeye dair bir şey yoktur.(39)
İnsanlar, Allah’ın dışında ölü ya da diri evliyaya ve başkalarına “medet ey efendim filanca” sözleriyle dua etmeyi çok yapar oldular. Bunun mübah olan tevessülle hiçbir ilgisi yoktur.
Böyle yapanların, hayatta ama gaib olan veya ölü olan kimseye dua ettiklerinde, onların gaybı bildiğine, nidaları işittiğine, doğrudan veya dolaylı olarak hayrı celbedip ezayı defettiğine itikad ettikleri kanaatindeyim. Aksi takdirde onlara dua etmezlerdi. Oysa bu, Rabbimizden, çok büyük bir beladır.”(40)
Allame Şankiti de şunları söylemektedir:
“Vesilenin manasının tahkiki -ulemanın umumunun da kanaati olduğu vechile- Rasûl aleyhisselam’ın getirdiğine muvafakat ederek ihlasla Allah’a ibadet edip O’na yaklaşmaktır.
Bu tahkik ile şunu da öğrenmiş olursun: Tasavvuf iddiasındaki cahillere uyan birçoklarının, ayette tevessülden kasdedilen şeyin,kendi ile Rabbi arasında aracı olan “Şeyh” olduğunu iddia etmesi,ancak cehalet ve körlüğe dalıp gitmek, apaçık bir sapıklık ve Allah’ın kitabıyla oyun oynamak demektir.
Zira Allah’ın dışında vasıtalar edinmek,-Allah’ın açıkça belirttiği gibi- kâfirlerin küfrünün temelidir: “Bizi Allah’a daha da yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” “Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir, derler.”
Mükellef olan herkese vacip olan; Allah’ın rızasına, O’nun cennetine ve rahmetine ulaştıracak yolun,sadece Rasûlüne ittiba etmek olduğunu bilmektir.”(41)
Üçüncüsü: s. 116’da ayeti şumulünde gördüklerini ifade eden Hoşafçı, s. 131’de diyor ki: “Cenab-ı Hakka yaklaşmak için vesile aramak bu maksada götürecek her türlü meşru yola başvurmak demektir.”
Zat ile tevessül ve ölülerden dua veya medet istemek,bu maksada götürecek meşru yollardan değildir. Nebi aleyhisselam’ın ve selefin böyle bir şeyi yapmamış olması, ayette görmeye çalıştığınız şumuldan önce gelmekte ve onu tahsis etmektedir.
Diyor ki: “Zira burada zikrettiğimiz ayetlerde, vesile kelimesi genel anlamda zikredilmiş ve kişiyi Allahu Teâla’ya yaklaştıracak vesilenin ne olduğu hususen zikredilmemiştir.”
Zikredilen ayette, vesilenin genel ve mücmel olarak zikredilmesi, diğer ayetlerdeki namaz, zekât ve hac emirlerinin ayrıntıları belirtilmeden, genel ve mücmel olarak zikredilmesi gibidir. Onların beyanını, Nebi aleyhisselam öğretip tatbik ettiği gibi,bunun beyanını yapacak olan da O’dur.
Diyor ki: “O halde buradaki vesile tek bir şey değildir. Kulu Rabbine yaklaştıracak ve ilahî huzurda kabul görmesini sağlayacak her şey vesilenin içine girmektedir.”
Hangi amellerin kulu Rabbine yaklaştırıp ilahî huzurda kabul ve sevgiye mazhar edeceği ancak ve ancak Rab azze ve celle’nin bildirmesiyle bilinebilir.
Nebi aleyhisselam, zat ile tevessülün veya ölülerden dua istemenin, sözü edilen vesile içine girdiğini bizlere bildirmemiştir. Allah’a yaklaştıracağı iddia edilen bu tür bir uygulamayı ne kendisi ne de sahabe tatbik etmiştir. Dolayısıyla bu tür bir uygulama, ayette geçen vesilenin içine girebilecek şeylerden değildir.
Diyor ki: “Ayette haslık veya tahsis, yani belli bir tahdit/sınırlandırma yok.”
Ayette böyle bir tahsisin olması her zaman lazım değildir. Sünnet, Kur’an’ın umumunu tahsis, mutlakını takyid, mücmelini de beyan eder.
Burada terkî sünnet, ayette varsayılan umumu tahsis etmekte ve mücmeli beyan etmektedir. Ayetin umumuna sokuşturulmaya çalışılan tatbikatları uygulamayıp terkederek, bunların meşru olmadığını ve bu emrin şümulüne girmeyeceğini ortaya koymaktadır.
Sahabenin de,-Abbas’la tevessül hadisinde geleceği gibi- mucibi olduğu halde bu uygulamayı terketmiş olmaları,bu sözümüzü teyid etmektedir.
Diyor ki: “O halde aranabilecek vesileler, hükümleri farz, vacip, sünnet, müstehab, mendup ve mübah olan vesileler olabilir… Kitap, sünnet, icma ve kıyasla sabit olan farz, vacip, sünnet, müstehab, mendup ve bir kısım mübah vesileler aranması bu ayet içine girer.”
Vacip veya müstehab olan vesilelerin bu ayetin içine girmesi zaten tartışma olmayan bir konudur. Ancak iddia edilen tevessül şekli vacib veya müstehab değildir.
Mübahlarla ise doğrudan Allah’a ibadet ederek O’na yaklaşmaya çalışmak caiz değildir. Mübahlar, ancak ibadete takat için yemek ve gece namazına kalkabilmek için uyumak gibi Allah’a yaklaştıracak meşru amellere sebep ve yardımcı olması niyet edildiğinde ibadet kapsamına girer.
Ayrıca iddia edilen tevessül şekli, meşru olmadığı için bid’at kapsamına girmektedir. Bid’atler, işlerin en şerlilerindendir. Yani iddia edilen tevessül şekli, mübah da değildir.
Diyor ki: “Hakkında lehte ve aleyhte delil bulunmayan mübahlar da ‘ameller sadece niyetlerledir ve kişi için niyet ettiği vardır.’ hadisi gereğince kimi zaman mendup veya müstehab olurlar.”
Hakkında lehte ve aleyhte delil bulunmayan şeyler, eğer yeme içme gibi sair eşyadan olan şeylerse,ancak o zaman bunlara mübah denir. Açıkladığımız şekilde meşru amellere yardımcı olması babından kurbet sayılabilirler.
Ancak hakkında lehte ve aleyhte delil olmayan şeyler, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için ibadet ve taat olarak yapılan amellerden ise,bunlar bid’at ve dalalettir. Zira bid’at, lehte delil bulunmayan, aleyhte de delil olması gerekmeyen ibadet türü işlerdir. Bunlarla Allah’a yaklaşmaya çalışmak, Allah’ın izin vermediği bir din icad etmektir. Dolayısıyla insanı Allah’a yaklaştırmazlar. O’ndan uzaklaştırıp ateşe yaklaştırırlar.
- 136’da diyor ki: “Bu ayet, çerçevesini çizdiğimiz vesile ve tevessülün de meşru olduğunun bir delili olup imanla, amellerle ve şahıslarla tevessül etmeyi dahi içine alır. Tevessül deyince her ikisi de hemen akla gelir.”
Peki, çerçevesini çizdiğiniz tevessül ve vesilenin “Bu maksada götürecek meşru bir yol olduğunu, kulu Rabbine yaklaştırıp ilahî huzurda kabul ve sevgi görmesini sağlayan şeylerden biri” olduğunu nereden çıkardınız.?
Ayet sadece,Allah’a yaklaştıracak şeyler aramamızı söylüyor, O’na yaklaştıracak şeylerin neler olduğunu değil. Siz önce,çerçevesini çizdiğiniz şeyin,Allah’a yaklaştıracak meşru vesilelerden biri olduğunu isbat edin de, ondan sonra onun bu ayet kapsamında emredilen vesilelerden biri olduğunu söylersiniz.
İman ve salih amellerin bu ayet kapsamına girdiği açıktır. Zira bunların bizi Allah’a yaklaştıracak vesileler olduğunu Kitap, sünnet ve icma ile biliyoruz.
Peki, siz şahıslarla tevessül etmenin bizi Allah’a yaklaştıracak vesilelerden biri olduğunu ne ile bildiniz de,ayette emredilen vesilenin kapsamına gireceğini söylüyorsunuz?
Oysa “Bu onların kuruntularıdır. De ki, eğer doğru sözlü iseniz, getirin delilinizi…”(42) de görelim!
Biz ise Nebi aleyhisselam’ın ve salih selefimizin terketmiş olmasıyla,çerçevesini çizdiğiniz vesilenin, bizi Allah’a yaklaştıracak şeylerden olmadığını, dolayısıyla ayetin bunu kapsamadığını kesin olarak biliyoruz.
Eğer bu meşru ve hayırlı bir iş ve gerçekten Allah’a bir vesile olsaydı, bizden önce onlar yaparlardı.
Kesin olarak bildiğimiz bir diger şey de,çerçevesini çizdiğiniz vesilenin, bid’at ve dalalet olması vechiyle, sizi Allah’a değil, -Efendimiz aleyhisselam’ın açık buyruğunda olduğu gibi-(43) ateşe yaklaştıran bir vesile olduğudur.
Bir de şunu söyleyelim ki,vesile deyince çerçevesini çizdiğiniz şey sadece sizin aklınıza gelmektedir, bizim değil.
Çerçevesini çizdiğiniz şeyin, Allah’ın istememizi emrettiği vesileden olduğu, Nebi aleyhisselam ve sahabenin aklına da gelmemiş, ayetin tefsirini yapan, ismini zikrettiğimiz seleften ve haleften müfessirlerin akıllarına da gelmemiş!
“Artık siz de akıl etmez misiniz?”(44)
{“Selefilerle Tasavvufçuların Görüşleri“ Kitabının Münakaşası‘ndan alıntıdır.}
Dipnotlar
(1) Maide, 35 (Hoşafçı’nın tercümesiyle)
(2) Nahl, 44
(3) Buhari, Sahih, 631
(4) Müslim, Sahih, 1297
(5) Taberani, Kebir, 1648
(6) Ebu Davud, Sünen, 2118; Tirmizi, Sünen, 1105; İbni Mace, Sünen, 1892
(7) İbn-i Manzur, Lisanu’l-Arab 15/301
(8) “Yani itaat ederek ve razı olacağı ameller yaparak Allah’a yakınlaşın.” İbn-i Kesir, 3/390
(9) “Ameller ile O’na yakınlaşmak” Taberi, 8/403
(10) “O’nu razı edecek amellerle, O’na yakınlaşmak isteyin” Taberi, 8/403
(11) “Taatlerin yerine getirilip masiyetlerin terkedilmesiyle Allah’a yakınlaştıracak şeyler hakkında kullanılmıştır.” Keşşaf, 1/336
(12) “Bundan murad, rızasını kazanmak için O’na yaklaştıracak şeyler istemektir. Bu da ibadet ve taatlerle olur.” Tefsiru’l-Kebir, 11/225
(13) “Salih amellerle O’na yaklaşmayı isteyin.” El-Vadıh, 1/96
(14) “Taatler ile O’na yaklaşın.” El-Vasit, 2/183, El-Veciz, 1/318
(15) “O’na vesile arayın ifadesi, emirleri yerine getirmekten ibarettir. Vesilelerden kasıt, ibadetler ve taatlerdir.” Garaibu’l-Kur’an, 2/585-586
(16) “Taatlerin yapılıp kötülüklerin terkedilmesiyle Allah’a yakınlaştıracak şeyler hakkında kullanılmıştır.” Medarik’ut-Tenzil, 1/108
(17) “Yani O’nun sevabına ve O’na yakın olmaya ulaşacağınız taatleri yerine getirip masiyetleri terkederek” Beydavi, Hafaci haşiyesiyle, 3/467
(18) “Taatiyle, O’na yaklaştıracak şeylerle” Celaleyn, 113
(19) “Katade dedi ki, yani itaat ederek ve razı olacağı ameller yaparak Allah’a yakınlaşın (İbn-i Kesir der ki) imamların bu sözüyle alakalı, müfessirler arasında bir görüş ayrılığı yoktur.” İbn-i Kesir, 3/390
(20) “Özet olarak Allah’ın emrine uyun kurtulun.” Mealim’ut-Tenzil, 3/51
(21) “Vesile, kulu Allah’a yaklaştıracak emir ve yasakları uygulamasıdır.” et-Tahrir, 6/187
(22) “Katade der ki, razı olduğu şeylerle O’na yaklaşın.” Za’du’l-Mesir, 2/348
(23) “Allah’a yaklaştıracak vesilenin hakikatı ilim, ibadet ve şeriatın bütün hasletleriyle, gayretle O’nun yoluna uymaktır.” Müfredat, 396
(24) “Vesile, taatleri yerine getirip masiyetleri terketmek suretiyle Allah’a yaklaştıracak amelleri yapmaktır.” Ruhu’l-Meani, 3/294
(25) “Vesile, Allah’a yaklaştıracak taatleri yapıp masiyetleri terketmektir.” İrşadu’l-Akli’s-Selim, 3/32
(26) “Vesile, Allah’a yaklaştıracak işlerdir. Yani O’na yaklaştırması, rızasını kazandırması ve dar-ı kerametinde mükafatını hak ettirmesi umulan amellerdir. Bunların neler olduğu ise Allahu Teala’nın bildirmesi dışında bilinemez. O da fazlıyla bunların neler olduğunu Rasûlüne vahyederek bizlere bildirmiştir.” Tefsiru’l-Menar, 6/368
(27) “Yani salih amellerle O’na yaklaşmaktır.” Tenviru’l-Ezhan, 1/421
(28) “En uygun sebeplere teşebbüs etmek suretiyle Allah’ın sevgisine layık güzel ameller yapmaya iradenizi sarfediniz.” Hak dini Kur’an Dili, Maide, 35
(29) “Sizi ilahî lütuflara kavuşturacak olan güzel amellerle tevessül ediniz… Şeriatta vesile, Allah’ın rızasını kazanmaya, Cenab-ı Hakka manen yaklaşmaya sebep olan herhangi güzel bir amelden ibarettir.” Ömer Nasuhi Bilmen, Tefsir, Maide, 35
(30) “Bil ki burada vesilenin manası, ulemanın cumhura göre, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in getirdikleri ölçüsünde ve ihlasla emirlerine imtisal edip yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah’a yaklaşmaktır. Zira O’nun rızasına ulaştırıp O’nun katındaki dünyevî ve uhrevî hayırların elde edilmesinin yegane yolu budur..” Edvau’l-Beyan, 2/116
(31) “Taatle ve O’nu razı edecek amellerle O’na yaklaşın. Zira O’na yaklaştıracak vesileler bunlardır. Salihlerle ve O’na yakın olan velilerle tevessüle dair ise sahih bir nas varid olmamıştır. Aksine Ebu Hanife ve öğrencileri, bunun caiz olmadığını söylemişlerdir. Bu manada bir tevessülü akıl da inkar etmekte, şeriat da reddetmektedir. Ne bu ayette ne de bir başkasında buna dair bir delil yoktur.” Tefsiru’l-Vadih, 1/225
(32) “Bu, farzları yerine getirip taatleri işlemekle olur.” Teysiru’l–Kerim’ur-Rahman, 1/417
(33) “Vesile, kurbet ve salih ameldir.” Evdahu’t-Tefasir, 133
(34) “Mümin, meşru edilmiş kurubet ile Allah’a tevessül eder. Bu, taatler ile Allah’a yakınlaşmak ve tevessül etmektir.” Zehratü’t-Tefasir, 4/2161-2162
(35) “Yani, razı olacağı ameller ve günahları terketmeyle Allah’a yakın olmayı isteyin. Vesile, burada taatleri işleyip masiyetlerden ictinab ederek Allah’a yaklaşmaktır.” Safvetu’l-Beyan, 146
(36) “İtaat ve ibadet ederek sizi O’na yaklaştıracak şeyler isteyin.” Tefsiru’l-Vadih, 1/258
(37) “Tevessül, Allah’a itaat edip O’nu razı edecek ameller işlemek suretiyle Allah’a yaklaşmak demektir. Ayetle kastedilen şey budur… Özetle, Allah’a dua etmek, direkt bir biçimde ve vasıtasız olarak yapılır. Zira delaleti kat’i olan Kur’an nassı ile Allah’a yapılan dua da vasıtalara ihtiyaç yoktur. O şöyle buyurmaktadır “Rabbiniz dedi ki Bana dua edin, Ben de size icabet edeyim.” (Fatır, 60), “Kullarım sana Beni soracak olurlarsa, Ben yakınım. Bana dua ettiği an dua edenin duasına icabet ederim.” (Bakara, 186), “Yalnız Sana ibadet eder ve yalnız Senden yardım isteriz.” (Fatiha, 4). Hadiste de şöyle buyrulmuştur: “Bir şey dileyeceğin zaman Allah’dan dile, yardım isteyeceğin zaman Allah’dan yardım iste.” (Tirmizi, Sünen, 2516) Tefsiru’l-Munir, 3/524
(38) İbn-i Kesir, 3/390
(39) Bunları takrir ettikten sonra “Nebi aleyhisselam’ın veya Allah katında cahı olduğu bilinen bir başkasının cahıyla Allah’a tevessül etmekte bir beis görmüyorum.” sözleriyle kişisel kanaatini ifade eden Alusi’nin bu konuda kafasının karışık olduğu ortadadır.
(40) Alusi, Ruhu’l-Meani, 3/294-295. Ayrıca bkz. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, 3/524-527
(41) Şankiti, Edvau’l-Beyan, 2/117-118
(42) Bakara, 14
(43) Ebu Davud, Sünen, 4607
(44) Bakara, 44

Yorumlar
Yorum Gönder